30 Kasım 2009 Pazartesi

hamileyken çarpıntısı olan bayanlar dikkat

Hamilelikte Çarpıntı Kansızlık Habercisi

EÜ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. OĞUZHAN: -''HAMİLELİK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN KALP ÇARPINTISI KANSIZLIK BELİRTİSİ OLABİLİR'' -''ANNE ADAYININ KENDİNİ FAZLA YORMASI, STRES, AŞIRI ÇAY VEYA KAHVE TÜKETMESİ HAMİLELİK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN ÇARPINTILARI ARTIRABİLİR''

Hamilelik döneminde anne adaylarında görülen kalp çarpıntılarının kansızlığın habercisi olabileceği bildirildi.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hamilelik döneminde, oluşan yeni şartlara uyum sağlamaya çalışan vücutta bazı değişiklikler meydana geldiğini hatırlattı.
Bu değişikliklerin başında kalp ve damar sistemindeki değişikliklerin yer aldığını ifade eden Oğuzhan, şu bilgileri verdi:
''Anne karnındaki bebeğin besin ve oksijen ihtiyacını karşılamak için annenin kan miktarı artar. Daha fazla kanı pompalamak zorunda kalan kalbin işi de fazlalaşır. Bu durum sonucunda kalp atım sayısında yüzde 20 oranında artış olur. Kalbin atım sayısındaki artış anne tarafından çarpıntı olarak hissedilebilir. Bu durumda çarpıntı, anne kalbinin gebelik sürecine uyumunu gösteren normal bir bulgudur. Dolayısıyla çarpıntı ve özellikle gebeliğin son aylarında ortaya çıkabilen hafif nefes darlığı her zaman kalp hastalığına bağlanmamalıdır. Ayrıca özellikle gebeliğin ilk altı ayında görülen hafif tansiyon düşüklüğü normal bir durumdur. Ancak, bu kalp çarpıntıları bazı durumlarda bazı sağlık sorunlarının habercisi de olabilir. Bu konuda bilinçli olunması gerekmektedir.''

-KANSIZLIK HABERCİSİ OLABİLİR-

Hamilelik durumunun bazen gizli haldeki kalp hastalığını açığa çıkarabileceğini bildiren Oğuzhan, hamileliğin kalp üzerine getirdiği yükün gizli haldeki kalp hastalığını aşikar hale getirebileceğini, anne adaylarının yüzde 2'sinde bu duruma rastlandığını belirtti.
Bazı etkenlerin de hamilelik döneminde görülen kalp çarpıntılarını artırabileceğini ifade eden Prof Dr. Oğuzhan, ''Anne adayının kendini fazla yorması, stres, aşırı çay veya kahve tüketmesi kısa süreli çarpıntılara neden olabilir. Bu durum adeta göğüs kafesinde bir kuş kanat çırpıyormuş gibi hissedilir. Çarpıntı esnasında gebenin istirahat etmesi, yüzünü soğuk su ile yıkaması, göz kürelerine el ile hafif basınç uygulaması çarpıntıyı sonlandırabilir. Ancak çarpıntı sık tekrar ediyor ise bir kalp uzmanına başvurması gereklidir'' diye konuştu.
Hamilelik dönemindeki kalp çarpıntılarının kansızlığın da habercisi olabileceğini vurgulayan Oğuzhan, şöyle devam etti:
''Çarpıntı bazen kansızlığın habercisi de olabilir. Gebelerde kan miktarı arttığı için kanın yapımı için gerekli olan demir ihtiyacı da artar. Bu ihtiyaç karşılanamazsa kansızlık oluşur. Bu nedenle hamilelik döneminde normal olarak kabul edilen kalp çarpıntılarının fazla olması, annedeki kansızlık sorununun göstergesi de olabilir. Bu durumda anne adayı yorgunluk, güçsüzlük, baş dönmesi, ve sürekli uyumaktan şikayet eder. Rengi soluk görünür. Kansızlık teşhisi tam kan sayımı ile konur. Tedavisinde demir içeren ilaçlar verilir. Ayrıca ilave olarak demir içeriği yüksek olan sakatat, kuru üzüm, kuru baklagiller ve pekmez gibi besinler önerilir.'' (AA)

27 Kasım 2009 Cuma

şok şok varis tedavisi

Köpük Tedavisiyle Varise Son

KÖPÜK TEDAVİSİ UYGULANAN DAMARDA TEKRAR VARİS OLUŞMADIĞI BİLDİRİLDİ -OPR. DR. IŞIKLAR: -''BU YÖNTEMDE, ALERJİK REAKSİYON NADİR GÖRÜLÜYOR, AZ MİKTARDA İLAÇ KULLANILIYOR, MALİYETİ DAHA UCUZ OLUYOR VE TEDAVİ SONRASINDA AĞRI VE ŞİŞLİK DAHA AZ GÖRÜLÜYOR'' -''KÖPÜĞÜN OLUŞTURDUĞU KONTRAST SAYESİNDE RENKLİ DOPPLER YARDIMIYLA TEDAVİ EDİLEN DAMARDAKİ ETKİNİN İZLENMESİ İŞLEMİN TAM KONTROL ALTINDA YAPILMASINI SAĞLAR VE DOĞABİLECEK YAN ETKİLER EN AZA İNDİRİLİR''

Varislerin, ''alerjik reaksiyonun daha nadir görüldüğü, maliyeti daha düşük ve yeniden varis oluşumunu engelleyen köpük yöntemi ile cerrahi müdahaleye gerek olmadan tedavi edilebildiği'' bildirildi.
Köpük tedavisini Türkiye'de ilk uygulayan ve ters yönden köpük uygulaması anlamına gelen ''RFS'' yöntemini geliştiren Operatör Dr. Halit Işıklar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, toplardamarın uzayıp kıvrılması, genişlemesi ve deri altında mavi-yeşil kesecikler halinde belirginleşmesi şeklinde ortaya çıkan varislerin en yaygın damar hastalıklarından biri olduğunu söyledi.
Türkiye'de görülme sıklığı yüzde 70 olan varisin, yaşla birlikte artış gösterdiğini belirten Işıklar, ''Kasık bölgesinde kapakçık bozukluğu ile başlayan hastalık oranı da tüm varis hastalıklarının yüzde 60'ını oluşturmaktadır'' dedi.
Işıklar, varisin başka faktörlerle birleştiğinde ciddi rahatsızlıklara yol açabildiğine dikkati çekerek, ''Varislerin erken safhada tedavi edilmesi önemlidir. Başlangıçta küçük kılcal damarlardaki mavi-yeşil renkteki damar genişlemeleri, ileri safhalarda kahverengi renge dönüşerek varis ülserlerine dönüşebilir'' uyarısında bulundu.
Gece oluşan kramplar, kaşıntı, şişkinlik ve ağrının varisin en önemli belirtileri olduğunu, hastaların genellikle hekime geç müracaat ettiğini ifade eden Işıklar, ''Varis, hareket kısıtlılığına yol açabilir. Dizler bükülü haldeyken uzun süre oturulduğunda, bacaktaki derin toplardamarda pıhtı oluşabilir. Bu pıhtıdan kopan parçanın akciğere ulaşarak ani solunum yetmezliği ortaya çıkarmasıyla kişi hayatını kaybedebilir'' diye konuştu.

-''RENKLİ DOPPLER İLE TAM KONTROL SAĞLANIYOR''-

Işıklar, cerrahi yöntemde, hastalığın bir daha oluşmayacağı yönündeki inancın doğru olmadığını belirten Işıklar, ''Oysa çalışmalar, ilk yılda yüzde 20, 3 yıllık takiplerde ise yüzde 60'a yakın tekrarın olduğu yönündedir'' dedi.
Işıklar, köpük yönteminde varis tedavisinde hastalıklı damarı yok etmek için kullanılan 'sclerozan' isimli ilacın özel aletinde karıştırılarak köpük haline getirildiğini ve elde edilen köpüğün çok ince iğne yardımıyla damarın içine verildiğini ifade ederek, yöntemi şöyle anlattı:
''Modern damar içi uygulaması olan köpük tedavisinde, lazer veya radyofrekans yöntemiyle diz hizasından damar içine giriliyor ve kasığa doğru damar içinden yukarıya katater denilen boru çıkartılıyor. Daha sonra estetik prensiplere uygun olarak açılan 2-3cm'lik kesiden damara ulaşılıyor ve katater yerleştiriliyor. Köpük, damar duvarıyla dengeli bir etkileşime geçiyor ve verildiği bölgede kalarak etkinliğini sürdürüyor. En önemlisi, köpüğün oluşturduğu kontrast sayesinde renkli doppler eşliğinde tedavi edilen damardaki etkinin izlenmesiyle işlemin tam kontrol altında yapılmasını sağlıyor ve doğabilecek yan etkiler en aza indiriliyor.''

-''AYNI DAMARDA TEKRAR VARİS OLUŞMUYOR''-

Işıklar, uygulama sırasında derin toplar damarla varislerin geliştiği toplar damar birleşme noktasının diğer yöntemlerde kontrol altına alınamadığında oluşan pıhtının akciğerlere gitme riski taşıdığını belirterek, ''Ancak bu uygulamada, risk kasık seviyesinden yapılan girişimle sıfıra indirilmiş oluyor'' dedi.
Köpük tedavisinin lokal anestezi altında yapıldığını dile getiren Işıklar, tedavi sürecinde farklı müdahalelere ihtiyaç duyulmadığını, sonucunda da estetik bakımdan rahatsız edici yara izlerinin oluşmadığını söyledi.
''Köpürtülerek verilen ilaç, varisli damarın büzülerek yok olmasını sağlar. Varis şeklini almış damar sonsuza kadar yok edildiğinden aynı damarda tekrar varis oluşmaz. Sıvı sclerozan maddelerin, damar içinde kan ile karıştığında etkinliği azalırken, köpük yönteminde damar duvarıyla dengeli bir etkileşime geçer ve verildiği bölgede kalarak etkinliğini sürdürür.
Ayrıca, sıvı sclerozan maddelerle yapılan tedavinin, renkli doppler ile kontrolü mümkün olmazken köpüğün oluşturduğu kontrast sayesinde renkli doppler eşliğinde tedavi edilen damardaki etkisinin izlenebilmektedir. Bu da işlemin tam kontrol altında yapılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla doğabilecek yan etkiler de en aza indirilir.''

-OPERASYON SONRASINDA 1 SAAT YÜRÜMEK GEREKİYOR-

Köpük yönteminin, son yıllarda tüm dünyada çok tercih edildiğini dile getiren Işıklar, uygulamanın muayenehane veya poliklinik koşullarında, lokal anestezi altında ve her seansta belli bir bölgeye uygulandığını anlatarak, şunları kaydetti:
''Alerjik reaksiyon son derece nadirdir. Verilen ilacın damar dışına sızması renk değişikliğine yol açabilir. Tedavi sonrası bu bölgede oluşan morluklar ve şişlikler geçicidir. Kullanılan ilaç miktarı azaldığı için daha ekonomiktir. Vücuda verilen ilaç azaltılmış olduğu için toksik doza yaklaşılmamış olunur. Köpürtüldüğü için 4-5 katına çıkan ilaç sayesinde aynı seansta daha fazla damar tedavi edilebilir. İlaç miktarı azaldığı için damarın vereceği reaksiyon azaltılmış olur. Daha az pıhtı oluşur ki bu tedavi sonrası şişlik ve ağrının daha az olmasını sağlar. Çok kalın (2 parmak genişliğinde) varislere uygulanabildiği gibi iğne girebilecek kadar ince kılcal varislerde de rahatlıkla uygulanabilir. Verilen ilaç miktarı az olduğundan damar dışına kaçması ciddi sorun yaratmaz.''
Işıklar, hastaların uygulama sonrasında bir saat yürümesi ve tüm varis tedavilerinde olduğu gibi varis çorabının en az 3 hafta giyilmesi gerektiğini belirtti.
Varis hastalarının gün içerisinde çalışırken ya da yolculuk yaparken uzun süre hareketsiz kalmamaları ve ara ara bacak hareketleri yapmaları gerektiğini ifade eden Işıklar, kilo fazlası olanların zayıflaması, ağrı olduğu zamanlarda soğuk suyla duş alınması, aşırı sıcak ortamlardan kaçınılması, fizik tedavi desteği alınması ve uzun süre topuklu ayakkabı giyilmemesi tavsiyelerinde bulundu.

-KÖPÜK TEDAVİSİNDE RFS UYGULAMASI-

Köpük tedavisinde ters yönden köpük uygulaması anlamına gelen ''RFS'' yöntemini de kendisinin geliştirdiğini anlatan Işıklar, bu yöntemin de şu anda yurt dışında uygulandığını söyledi. Işıklar, şunları kaydetti:
''Ama ilk başlayan kişi olarak 300 üzerinde hasta sayısı ve en uzun hasta takibi bana ait. RFS lazer, klasik köpük tedavisi, radyofrekans gibi yöntemlerden lokal anestezi altında uygulanması, kasıktan yapılan müdahale sonucunda komplikasyonları ortadan kaldıran, hem ekonomik hem de 5 yıllık takiplerde yüzde 98 başarı sağlıyor. Bu tedavi cerrahinin yerine geçiyor ve büyük damarlarda uygulanıyor.
Micro sclerotherapy yöntemiyle de patenti bana ait olan T-fly mikroscleritherapy setini kullanarak en ince damarların içine girerek uygulama yapılabiliyor.'' (AA)

24 Kasım 2009 Salı

KADINLAR AŞIRI TÜYLENME BİTKİSEL ÇÖZEÜM

Kadınlarda aşırı tüylenme

AŞIRI TÜYLENME

Adet kanamalarının başlaması ile genç bir kızın vücudunda hormonlara bağlı ve kadına özgü değişiklikler olur. Sağlıklı bir hormonal yapı için beyindeki merkezler, yumurtalıklar, tiroid ve böbrek üstü bezlerinin uyum içinde çalışması gerekir.

Aşırı tüylenme yüz, göğüs, karın, sırt, kol ve bacakların üst kısmında uzun kalın ve sert tüylerin çıkmasıdır. Bu durum kozmetik bir problemin yanında hormonal bir düzensizliği de gösterir.

Normal Kıl Büyümesi: Her kıl derinin altında folikül adı verilen kökten büyür ve kılın derinin üzerinde kalan kısmı alınsa da kökü durduğu sürece kıl büyümeye devam eder. İnsan vücudunda doğduğunda yaklaşık 50 milyon kıl kökü bulunur. Erişkinlerde iki tip kıl vardır, bunlardan birincisi birçok kadının yüzünde, göğüslerinde ve sırtında bulunan ince, renksiz ve kısa olan kıllardır. İkinci tür ise hem kadın hem de erkeklerin başında, koltuk altında ve genital bölgelerinde bulunan sert uzun ve koyu renkli kıllardır. Ön kol (dirseklerin altı) ve bacakların dizden aşağısındaki kılların sayısı kişilerin hormonal durumundan bağımsızdır ve bu bölgelerdeki aşırı kıllanma hastalık değildir.

Yüzde ve vücutta aşırı tüylenmenin nedenleri

Genellikle aşırı tüylenme kandaki androjenlerin (erkeklik hormonları) artmasına bağlıdır. Androjen erkeklerde daha yüksek düzeylerde olmak üzere, hem erkek hem de kadında bulunan hormonlardır. Androjenler ince, zayıf ve kısa olan tüylerin sert ve uzun kıllara dönüşmesine neden olur. Androjen düzeylerinin yükselmesine ve bunun sonucu olarak da tüylenmeye neden olan durumlar:

Menopoz; Bu dönemde yumurtalıklardan östrojen (kadınlık hormonu) sentezi azaldığı halde androjen sentezi devam eder buna bağlı olarak tüylenme görülebilir.

Genetik; Annesinde veya büyükannesinde aşırı tüylenme olan kişilerde aynı hastalığın görülme olasılığı fazladır.

İlaç yan etkileri; Erkeklik hormonları veya androjenik özellikler gösteren ilaçlar alan kişilerde aşırı tüylenme görülebilir.

Polikistik over hastalığı; Bu hastalıkta yumurtalıklarda birçok kist oluşur ve erkeklik hormonları fazla olarak üretilir. Hastalarda aşırı tüylenme, düzensiz yumurtlama, adet düzensizlikleri, kısırlık ve şişmanlık görülür.

Yumurtalık Tümörleri; Nadir olarak görülen androjen salgılayan yumurtalık tümörleri de aşırı tüylenmeye neden olur.

Adrenal (Böbreküstü Bezi) Bozuklukları; Androjenler böbreküstü bezinde de üretilir. Böbreküstü bezlerin büyümesi fazla androjen üretilmesine ve aşırı tüylenmeye neden olur.

Aşırı tüylenmenin nedeninin belirlenmesi; Yapılan hormon testleri ile kandaki androjen ve diğer hormonların seviyesi belirlenir. Ayrıca yapılan ultrasonografik inceleme ve özel radyolojik incelemeler ile yumurtalık veya böbrek üstü bezlerindeki tümörler tespit edilebilir.

Aşırı tüylenmenin tedavisi;

Kozmetik Tedavi;

Tüy dökücü kimyasalların kullanımı, ağda, traş v.b. gibi yöntemler ile geçici olarak bu tüylerden kurtulmak mümkündür. Epilasyon kalıcı sonuç veren yöntemlerden birisidir. Hormon tedavisi görecek kişilerin epilasyonu bu tedaviye eklemesi uygun olur.

Not: Bu konularda size en doğru ve detaylı bilgiyi verecek olan hekiminizdir.

ALINTIDIR: (DR.SARAÇOĞLU)


23 Kasım 2009 Pazartesi

aşırı sıcaklar kalbe zararlıdır....

Aşırı Sıcaklar Kalp Hastalıklarını Tetikliyor

Hava sıcaklıklarının artması ile birlikte kalp ve tansiyon ile ilgili şikayetler de artış gösteriyor.

Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, kalp hastalarının yaz döneminden nasıl etkilendikleri ve bu olumsuz etkileri ortadan kaldırma yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Aşırı tuz kaybı, halsizlik, bitkinlik ve ritim bozukluğuna yol açıyor


Kalp hastaları iki çeşit hastalık nedeniyle yazdan etkileniyor. Bunlardan biri, koroner kalp, diğeri de kalp kapak hastaları. Kapak hastalarının yazdan etkilenme nedenleri, yüzde 90 oranında idrar söktürücü kullanmalarından ileri geliyor. Çünkü bu hastalar vücutlarındaki fazla su ve tuzu idrarla atarlar. Ancak yazın çok terledikleri için terleme ile de tuz ve su atacaklarından özellikle tuz kayıpları aşırı miktarda olmaktadır. Bu da halsizlik, bitkinlik ve ritim bozukluğuna yol açabilir. O nedenle yazın bir otomobilin nasıl karbüratör ve klima ayarları yaptırılıyorsa, kapak hastalarının da doktorlarına danışarak idrar söktürücü ilaç dozunu gerekli miktara gelecek şekilde azaltmaları gerekiyor.

Koroner kalp hastaları bol su içmeli


Koroner kalp hastalarında ise kan akışkanlığı çok önemli. Bu hastalara kan sulandırıcı ilaçlar veriliyor ki, kanlarının akışkanlığı artsın. Ancak koroner kalp hastaları yaz aylarında çok fazla terledikleri için 1-2 litrelik su kayıplarında kanları koyulaşıyor ve akışkanlığı da buna bağlı olarak azalıyor. Bu da çok kritik olmayan bir darlıkta oluşabilecek bir pıhtının hiç beklenmeyen ve sonu ölümle sonuçlanabilen bir enfarktüse neden olabilme ihtimalini artırıyor. Bu nedenle koroner kalp hastaları aşırı sıcaklardan kesinlikle kaçınmalılar, güneşin dik konumda olmadığı sabah erken ve akşamüstü saatlerinde denize girmeliler ve bol bol su içmeliler. Su, onların terlediklerinde kaybettikleri su miktarını geri kazandırıyor.

Güneş altında alkol almayın


Her iki grup kalp hastası için önemli olan birkaç noktadan biri, güneş önünde kesinlikle alkol almamaları. Özellikle yüksek tansiyonu olan hastalar güneş altında alkol almaktan kaçınmalı, az az sık sık yemeli, ağır ve yağlı beslenmekten kaçınmalıdır. Koroner hastalarının günde en az iki litre ve daha çok su içmeleri, ağır ve yağlı yemekler yerine günü sebze ve meyve ile geçirmeleri gerekmektedir.

Sporu sabah ya da akşamüstü saatlerine bırakın


Kalp kapak hastaları ve koroner kalp hastaları kesinlikle güneşin dik geldiği ve günün en sıcak olduğu 11.00 ? 15.00 saatleri arasında hiç ortalıkta dolaşmamalı, kesinlikle spor yapmamalı, yürüyüş için de sabah erken ya da güneşin batmak üzere olduğu saatleri tercih etmeliler. Denizden faydalanma konusunda ise bu kadar hassas olmalarına gerek yok. Kısa süreli denize girip tekrar gölgelik alanları tercih edebilirler.

20 Kasım 2009 Cuma

kalp çarpıntılarına dikkat edelim

Ölümcül Kalp Çarpıntıları

AVRUPA KALP RİTMİ BİRLİĞİ EĞİTİM KOMİTESİ ÜYESİ PROF. DR. GÖRENEK: ''ÖLÜMCÜL KALP ÇARPINTILARININ TEDAVİSİNDE ŞOKLAMA YAPAN CEKETLER ÜMİT VERİYOR'' -''ÖZELLİKLE KALP KRİZİ GEÇİRMİŞ VE KALBİ CİDDİ DÜZEYDE HASAR GÖRMÜŞ HASTALARDA BU CİHAZLAR HAYAT KURTARICI OLABİLMEKTEDİR''

Avrupa Kalp Ritmi Birliği Eğitim Komitesi Üyesi Prof. Dr. Bülent Görenek, ölümcül kalp çarpıntılarının tedavisinde şoklama yapan ceketlerin ümit verdiğini söyledi.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Prof. Dr. Görenek, özellikle kalp krizi geçirmiş hastalarda kalp çarpıntılarının ölüme varan sonuçlara sebep olabildiğini, bu tür çarpıntıların sıklıkla kalbin hasarlanmış karıncıklarından kaynaklandığını bildirdi.
Tedavide çeşitli ilaçlar kullanılsa da bazı vakalarda ilaç tedavisinden istenilen sonuçların alınamadığını ifade eden Prof. Dr. Görenek, şöyle konuştu:
''Bu durumlarda küçük bir operasyonla vücuda yerleştirilen (ICD) denilen şoklama özelliğine sahip kalp pilleri hayat kurtarıcı olabilmektedir. Çeşitli çalışmalarda bu pillerin belli hasta gruplarında ölümleri ilaç tedavisinden daha fazla azalttığı ortaya konmuştur. Özellikle son birkaç yıldır yurt dışında ICD cihazlarına alternatif olarak geliştirilen ve herhangi bir cerrahi işlem gerekmeden bir askıyla hastaların vücutlarında taşıyabilecekleri şok cihazları kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda, (şoklama ceketleri) adı verilen bu cihazların ölümcül çarpıntıları doğru tanıma ve buna uygun şoklama yapma oranlarının gittikçe arttığı görülmektedir.
Örneğin geçen ay yayımlanan ve ABD'de 2 binin üzerinde hastada yapılan bir çalışmanın sonuçları oldukça umut vericidir.''

-''BU CİHAZLAR HAYAT KURTARICI OLABİLMEKTEDİR''-

''Özellikle kalp krizi geçirmiş ve kalbi ciddi düzeyde hasar görmüş hastalarda bu cihazların hayat kurtarıcı olabildiğini'' anlatan Prof. Dr. Görenek, ''Tabi ki bunların vücuda yerleştirilen ICD cihazları kadar etkili olduklarını söylemek bugün için mümkün değildir, ancak zaman içinde teknolojik gelişmelere paralel olarak askı ya da ceket şeklindeki şoklama cihazlarının kullanımının yaygınlaşabileceğini düşünüyorum'' diye konuştu.
Bu ayın sonunda Barselona'da yapılacak Avrupa Kardiyoloji Kongresi sırasında bu konuda son gelişmelerin ele alınacağı bir toplantıya davet edildiğine de değinen Prof. Dr. Görenek, şöyle devam etti:
''Bu toplantıda umut vaat eden bu yeni teknoloji hakkındaki son gelişmeleri konusunda uzman meslektaşlarımla tartışma imkanı bulacağım. Özellikle kalp nakli yapılacak hastalarda kalp nakline kadar geçirilecek sürede hastanın karşılaş

17 Kasım 2009 Salı

Haftada 4 gün balık kalp riskini yüzde 9 azaltıyor

Haftada 4 gün balık kalp riskini yüzde 9 azaltıyor

Kalp hastalığı birden kapınızı çalmasın. New York'un ünlü Türk doktorlarından Doç. Dr. Özgen Doğan kalbinizi gençleştirmenin en kolay formüllerini açıkladı. Doğan'a göre; kalbin ilacı hayatın içinde gizli! ..

New York Presbyterian Üniversitesi'nin Kardiyoloğu Doç. Dr. Özgen Doğan, kalp hastalıklarıyla ilgili son yenilikleri anlattı. Ayrıca, kalp hastalığını önlemenin yolları ve bu hastalığın tedavi yöntemleri hakkındaki soruları yanıtladı:

* Yiyecek ve içeceklerimizin gerçekten kalp hastalığını önlemede bir faydası var mı? Yoksa bu, uydurulmuş bir mit mi?
Omega-3 tüketen insanlarda kalp ritim bozuklukları azalıyor. Haftada en az 4 porsiyon balık yiyenlerde, kalp ritim bozukluğu düşüyor. Ne kadar çok Omega-3 yerseniz, o kadar iyi. Deneklerin 10 yıl boyunca izlendiği bir araştırma; en az miktarda Omega-3 tüketenlerin kalp hastalığı riskinin yüzde bir, en çok tüketenlerin ise yüzde 9 azaldığını gözler önüne serdi. Ne kadar çok balık yerseniz; ani kalp ölümü riski o kadar düşüyor.

KRİZ DURDURULAMIYOR
* Kalp krizini durdurmak mümkün olabilir mi?
Kalp hastalığından ölümleri, 1990'lı yıllarda yüzde 40 oranında azaltmayı başarmıştık. Ancak artık tıpta nasıl bir gelişme olursa olsun, kalp hastalıklarından ölüm oranı bir türlü azalmıyor. Ölüm oranlarındaki azalmanın en önemli nedeni; sigara tüketiminin azalmasıydı. Ama şeker hastalığı ve obezite ölüm oranlarını sabitledi ve artık bu oranlar düşmüyor. Günümüzde kalp hastası olan her 5 insandan biri, kalp riski yokken bu hastalığa yakalanıyor.

* Kolesterole mutlaka bakmak gerekir mi? Yoksa bu kadar kolesterol takıntısı gereksiz mi?
Kalple ilgili bütün organizasyonların ve birliklerin ortak tavsiyesi; kolesterole bakılması yönündedir. Çocuklar da dahil herkes yılda en az bir kere kolesterol oranına baktırsın. Bu demek değildir ki; her kolesterolde ilaç alınsın. Ama yeme alışkanlıklarını ona göre belirlemek lazım.

* Kötü kolesterol ne kadar düşürülse, o kadar iyi mi?
Öyle zannediyordum hatta bunu kanıtlayan pek çok çalışma da bulunuyordu. Yapılan çalışmalar açıkça göstermişti ki; kötü kolesterolü yüzde 40 oranında düşürdüğünüzde, yüzde 40'lara varan bir iyileşme sağlanıyordu. Ama geçtiğimiz günlerde, yeni bir araştırmanın sonucu açıklandı ve tıp dünyasının kafası karıştı. LDL yani kötü kolesterol çok fazla düşürüldü ve bununla birlikte boyun damarında tıkanmalar oldu. Kötü kolesterol düşürüldüğü halde, damar tıkanıklığı arttı. Ama tabii bu tek bir çalışma ve sonuçları verilen ilaçlara bağlı da olabilir. Yine de kolestrolü kontrollü düşürmekte fayda var. İyi kolesterolü arttırarak, kötü kolesterolü temizleyebilirsiniz. Daha fazla egzersiz yaparsanız, iyi kolesterolün damarlarınızı daha fazla temizlemesini sağlarsınız. İyi kolesterolün kalitesi artar ve iyi bir sabun gibi damarları temizler. Hiç yürümüyorsanız yürümeniz, koşmuyorsanız koşmanız, bütün bunları yapıyorsanız daha çok yapmanız lazım. İlaç şirketleri iyi kolesterol HDL'yi yükseltecek bir maddenin peşindeler ama henüz sonuç alınamadı. O zamana kadar, tek ve en etkili ilaç egzersiz.

KADINLAR DAHA RİSKLİ
* Duran kalbi çalıştıran aletler yaygınlaştırılırsa, kalp krizinden ölümler azalır mı?
Halkın kullanacağı türdeki kalp krizi önleme cihazları, evlere konulunca ölüm oranlarında bir azalma olmadı. Bu tür aletlerin uçaklarda ve havalimanlarında olmasında fayda var. Aleti göğse koyunca ritmi tanıyor ve şok veriyor. Ama evlere konduğu zaman, ölüm oranlarını azaltmıyor.

* Kalp hastalığının genetik yönü var mıdır?
Genetik yönü vardır. Eğer anneniz ya da babanızdan biri kalp krizi geçirmişse, sizin de krize yakalanma olasılığınız 2 kat, her ikisi de geçirmişse 9 kat artar. Kadınlar, kalp krizinden sonraki ilk 30 günde erkeklere göre daha fazla ölüyor. Kalp krizi kadınları daha fazla öldürüyor. Kadınlarda ölüm oranı yüzde 9.6, erkeklerde ise yüzde 5.3...

* Türkiye'ye sigara yasağı geliyor. Sizce bu yasak, kalp hastalığını azaltacak mı?
Roma'da 2005 yılında kapalı yerlerde sigara yasaklandığında, 35-65 yaş arasındaki insanlardaki kalp krizi riski yüzde 11 oranında azalmış. Bunun üzerine, akciğer kanserini ve felci de ekleyin. 65-74 yaş grubunda ise risk, yüzde 8 azalmış. Bence durum, Türkiye için de böyle olacak.

İDEAL TANSİYON 12'YE 8
* Tansiyon değerleri her yıl değişiyor. Sizce ideal oran nedir?
Şeker hastalarında büyük tansiyon 12, küçük tansiyon ise 7.5'un altında olmalıdır. Böbrek hastalarında da aynı durum geçerli. Kontrol altına alınacak tansiyon için bir ilaç yetmez. Hastaya birkaç ilaç vermek gerekir.

* Tansiyon arttıkça, kalp krizi riski de artar mı?
Her büyük rakamın iki artışı ve her bir artışı kalp hastalığı riskini iki katına çıkarır. Tansiyonunuz ne kadar düşükse, o kadar iyi durumdasınız demektir. Genel rakamlara bakıldığında; yüksek tansiyon sorunu olup da tedavi olmayanların ömürlerinin, ortalama 5 yıl kısaldığı görülmektedir. Felç ve inmenin en büyük risk faktörü de; yüksek tansiyondur. Yüksek tansiyon; öldürmez ama süründürür. Tansiyonunuzu sürekli kontrol ederek, felç riskinizi yüzde 40 oranında azaltabilirsiniz. Normal tansiyon her yaşta 12'ye 8'dir ve bu değer asla değişmez. Sabah

Kalp krizi,

Kalp krizi
KALBİNİZİ TANIYIN
Kalp krizinin belirtileri, tedavisi ve alınması gereken önlemlerin bilinmesi, kalp krizi için en iyi bakımın elde edilmesini sağlar.

Kalbiniz arabanızın motoruna benzer. Bir kas pompası olan kalbiniz günde yaklaşık 100 000 kez genişler ve kasılır ('çarpar'); vücudunuzun çalışması için yaklaşık 1000 litre kanın dolaşmasını sağlar.

Kalbin çalışmasına müdahale eden her şeyin hemen fark edilmesi ve geriye dönüşü olmayan olası hasarları önlemek için tedavi edilmesi gerekir. Gelişmiş ülkelerde kalp hastalığı birinci sıradaki ölüm nedenidir ve en belirgin belirtisi kalp krizidir.

ABD'de her yıl yaklaşık 1.5 milyon kişi kalp krizi geçirmektedir. Kalp krizi geçirenlerin üçte bir kadarı ilk 20 günde, %3-%12'si de bir yıl içinde yaşamlarını yitirmektedir. Kalp krizi geçirenlerin yalnızca %30'u krizden sonra 10 yıl yaşayabilmektedir.

KALP KRİZİ

BELİRTİLER:
Başlıca belirti göğsünüzde hissedeceğiniz kuvvetli bir sıkışma duygusudur.Bazı kişiler bunu kalbin sanki yumularak sıkışma şeklinde tarif ederler.Ağrı anjina ağrısı gibidir.Ancak nitrogliserine az cevap verir veya hiç vermez.

Kalp krizi birkaç anjina krizini takiben ortaya çıkabilir veya hiçbir şey yokken aniden meydana gelebilirler.Bununla birlikte egzersiz veya stress ortadan kalksa bile ağrı kesilmez. Ayrıca ağrı değişmez veya gidip gelmeli bir tarzda olabilir.

Ağrı gerginlik şeklinde bir rahatsızlık olabileceği gibi bazen de bir filin göğüs bölgesini ezmesi gibi bir duyu şeklini alabilir.Bazen ağrı özel durumlara da uymaz,bunlar özellikle yaşlı kişilerde şeker hastalığı olan kişilerdir.Böyle kişilerde göğüste veya üst karın bölgesinde herhangi bir uzun süreli ağrı belirleyici işaret olarak ortaya çıkabilir.Bu durumda fazla tıbbi dikkat gerekir.Bu ağrının hazımsızlık ağrısı olarak nitelendirilmesi gerekir.

Bazı kişilerde kalp krizinin esas belirtisi nefes alıp vermede ani olarak başlayan güçlüktür. Bu göğüs ağrısıyla birlikte olabilir veya olmayabilir.Aşağı yukarı vakaların %10’unda kalp krizinin tek belirtisi ani bayılma nöbetleridir.
Şeker hastalığı olan yaşlı kişilerde ağrı veya diğer belirtiler olmaksızın alışılmışın dışında bir kalp krizi meydana gelebilir.Bu sessiz kalp krizleri kalp içinde elektrokardiyogram vasıtasıyla elektrik impulslarının geçirilmesi sonucunda elde edilecek verimlerle ortaya çıkabilir.

KALP KRİZİ SIRASINDA NE OLUR:
• Kalp krizi, kalbi besleyen koroner atardamarların kalp kasının beslenmesini ciddi ölçüde azaltacak ya da engelleyecek kadar daralmasına ya da tıkanmasına bağlı olarak kalp kasının bir bölümünün hasara uğraması ya da ölmesiyle (miyokard enfarktüsü) ortaya çıkar.
• Kalbi besleyen koroner kan damarlarındaki tıkanma, damar çeperlerinde plak oluşmasına ('damar sertliği', ateroskleroz) ya da pıhtı oluşmasına (koroner tromboz) bağlı olabilir. Yineleyen kalp ağrısı ise kalbin oksijensiz kalmasıyla ilişkili olabilir (angina pektoris).

TEDAVİ SEÇENEKLERİ
• İlk tedavi önlemleri oksijen, nitrogliserin, düşük doz aspirin ya da ağrı tedavisi olabilir. Kalpteki ritim bozukluklarını giderici antiaritmik ilaçlar ve kalp kasındaki hasarın ilerlemesini önlemek için beta-blokerler verilebilir.
• Hasta krizden sonraki ilk birkaç saat içinde hastaneye yatırılırsa pıhtıları eritmek için trombolitik ilaçlar verilebilir. Ayrıca anjiyo-plasti (daralan kalp damarlarının genişletilmesi) ya da koroner arter köprüleme (baypas) ameliyatı yapılabilir.

Kalp Krizleri Önlenebilir...
Her yıl ülkemizde onbinlerce insan kalp krizi geçirerek kaybediliyor. Bu ölümlerden pek çoğu hayatın en verimli çağında geliyor. Bilimsel çalışmalar belirli koşulların ve yaşam biçimlerinin kalp krizi tehlikesini arttırdığını, bu koşullar değiştirilirse kalp krizlerinin de azaltılıp önlenebileceğini ortaya koyuyor. Belirli sağlık önlemlerine dikkat edilir ve sağlık içinde yaşamanın gerekleri alışkanlık haline getirilirse aile içinde büyük, küçük herkesin bundan yararlanacağı tabiidir. Özellikle çocuklara erken yaşlardan itibaren sağlıklı beslenme ve yaşama alışkanlıklarının kazandırılması onlara uzun ve sağlıklı bir ömür hazırlayacaktır.

1.SİGARA İÇMEYİNİZ
Sigara içmeyenlerde kalp krizine rastlanması olasılığı sigara içenlere oranla önemli ölçüde azdır. Sigara içmiş olupta bırakanlarda da kalp krizi ihtimali gittikçe azalarak zamanla hiç sigara içmemiş olanların durumuna yaklaşır. Sigarayı bırakarak çocuklarınız için de örnek olunuz. Siz sigara içmezseniz onların da sigaraya başlaması olasılığı azalır.

2.YÜKSEK TANSİYONUNUZ VARSA, TEDAVİ EDİLMELİSİNİZ
Yüksek tansiyon farkedilmez ve gereği gibi tedavi edilmezse kalp krizi, felç ve böbrek yetersizliği (üremi ) gibi öldürücü hastalıkların gelişmesi tehlikesi çok yüksektir. Yüksek tansiyonu normale düşürmek ve normal düzeyde devamını sağlamak mümkündür. Bunun için yemekler ve içeceklerle alınan sodyum miktarını azaltmak gerekir.En çok sodyum içeren madde sofra tuzudur. Yüksek tansiyonu olan bir kimse ilaçla tedavi görüyor olsa bile aldığı tuz miktarını azaltmalı, mutat olarak aldığı miktarın en çok üçte birine indirmelidir. Sodyum içeren sodalardan ve karbonat kullanımından vazgeçmelidir. Kilo fazlası varsa kendisi için normal olan ağırlığa düşmeli ve streslerden olabildiğince kaçınmalıdır. Bir çok kimsede sadece bu önlemlerle tansiyon önemli ölçüde düşürülebilir. Fakat pek çok hastada ayrıca ilaç tedevisi gerekir. Bu durumda hekimin vereceği ilacı yine hekim kesmedikçe veya değiştirmedikçe aksatmadan kullanılmalı ve ayrıca yukarıdaki önlemlere uyulmalıdır. Yüksek tansiyonu olan bir kimsenin eğer içiyorsa sigarayı bırakması herkesten daha fazla önem taşır.

3.YEMEKLERDE ALINAN KATI YAĞLAR VE KOLESTROL MİKTARI AZALTILMALIDIR
Damar sertliği ve buna bağlı hastalıkların gelişmesinde, yemeklerle alınan katı yağların ve yağsı bir madde olan kolesterolün rolü çok büyüktür. Katı yağlar deyince oda sıcaklığında sıvı halde bulunmayan anlaşılmalıdır. Bunlara tıp dilinde doymuş yağlar da denilmektedir. Tereyağy katı yağlara iyi bir örnektir.
Kırmızı et denilen koyun, kuzu, ve sığır etleri katı yağlar içerir. Tavuk etinin derisi ve beyaz olmayan bölümleri de katı yağdan zengindir. Sütte ve sütten yapılan yiyeceklerde değişen miktarda katı yağ bulunur. Bazı yiyecekler de çok miktarda kolesterol içerirler:

Yumurta sarısı, beyin, böbrekler, karaciğer gibi. Bu yiyecekler kandaki kolesterol miktarlarının artmasına yol açar. Yüksek kolesterol ise damar sertliği ve kalp krizi riskini arttıran önemli etkenlerden biridir.

Öte yandan “doymamış yağ “ denilen ve oda sıcaklığında sıvı halde bulunan ayçiçeği yağı, mısırözü yağı, haşhaş yağı gibi yağlar kandaki kolesterol miktarlarını azaltırlar. Zeytinyağı da bir doymamış yağ türüdür.

Katı yağlar yerine doymamış (sıvı) yağların kullanılması ve kolesterol içerdiği bilinen yiyeceklerden kaçınılması kan kolesterolünü belirli ölçüde düşürmeye devam eder. Bunun için şunlar tavsiye edilebilir:

Tavuk etinin beyazına ve doymamış yağlar içerdiği bilinen balık etine yemeklerinizde daha çok yer veriniz. Kuzu ve koyun eti yerine yağsız dana etini tercih ediniz.

Yemeklerinizi pişirirken, sıcak olarak yenilenler de dahil, sıvı yağları kullanınız. Günlük yağ kullanımınızın yarısı zeytinyağı, yarısı da ayçiçeği veya mısyıözü yağı gibi çok doymamış yağlardan oluşmalıdır. Margarin türü yağlarda oda sıcaklığında katıdırlar ve tereyağı gibidirler.

Yağı alınmış sütü ve böyle sütten yapılmış süt ürünlerini tercih ediniz. En az yağ içeren peynir, çökelek ve sert, yağsız beyaz peynirdir. Kaşar peyniri ve krem peynirler bol miktarda katı yağ ve kolesterol içerirler. Kaymak ise içinde katı yağ ve kolesterolün en fazla bulunduğu besin maddelerinden biridir, çikolatada bol miktarda kolesterol vardır. Bunlardan kaçınılmalıdır.

Bir besin maddesinde kolesterol bulunmaması önemlidir. Fakat katı yağ içeren bir besin, kolesterol içermezse bile kalp hastalığı riskini arttırıcı etkiye sahiptir.

Hekiminiz başka türlüsünü önermiyorsa bir hafta içinde sadece iki veya üç yumurta sarısı ile yetininiz. Öte yandan istatistikler şişmanlığın yaşam süresini önemli ölçüde azalttığını göstermektedir. Kilo fazlanız varsa normal vücut ağırlığına erişmek için hekiminizin yardımını isteyiniz. Çocuklarınız olması gereken kilonun üstünde ise onların da normal vücut ağırlığı içinde büyümelerini sağlamaya çalışınız. Şişman çocukların ileride şişman erişkinler olacağını ve sağlıklı bir diyetin çocuklukta kazanılan alışkanlıklarla daha kolay elde edilebildiğini unutmayınız.

Diyet düzenlemelerinin katlanılması zor katı yasaklar yerine daha ölçülü geliştirilen ve daha devamlı olarak uyulabilen biçimde olması için hekiminizin yardımını isteyiniz. Kalp krizi geçirmiş olan veya kalp krizi için yüksek risk altında bulunan kimselerde yukarıda belirtilenden daha sıkı bir diyet uygulamak gerekebilir.

4.ŞEKER HASTALIĞINA DİKKAT
Diyabet de denilen şeker hastalığı, daha çok kilo fazlası bulunan orta yaşlılarda görülür. Hafif olduğu durumlarda bir kimsede yıllarca farkına varılmadan, şikayete yol açmadan bulunabilir. Bu durumda bile şeker hastalığı, kalp hastalığı ve diğer damar bozuklukları tehlikesini önemli ölçüde arttırır. Belirli aralarla yapılacak genel sağlık kontrolleri diyabetin erken dönemde teşhisini, gerektiği gibi tedavisini ve hastanın normal, aktif bir yaşam sürmesini sağlayabilir.
Hekimin belirleyeceği ve normal vücut ağırlığını amaçlayan diyet, sigaradan kaçınmak, varsa yüksek tansiyon ve yüksek kolesterol gibi risk etkenlerinin kontrol ve tedavisi, gelebilecek kalp ve damar bozukluklarını büyük ölçüde önleyebilir.

5.DÜZENLİ EGZERSİZ
Bilimsel gözlemler, sakin ve hareketsiz bir günlük yaşam sürdürenlerde kalp krizlerinin yürüme, koşma, bisiklete binme ve yüzme gibi beden faaliyetlerini düzenli bir şekilde yapanlara oranla daha sık görüldüğünü ortaya koymuştur. Yaşınıza ve sağlık durumunuza göre sizin için en uygun egzersiz biçiminin nasıl olacağını hekiminiz size söyleyecektir. Kendinize uygun bir egzersizi düzenli olarak uygulamakla, başka birçok yararları yanında kalp sağlığınızı da koruyacağınızı hatırdan çıkarmayınız.

6.DOĞUM KONTROL HAPLARI
Doğum kontrol haplarını kullanan kadınlarda kalp krizi olasılığının bir ölçüde arttığı bilinmektedir. Doğum kontrol hapları, özellikle kilo fazlası veya böbrek hastalığı bulunan veya gebeliği sırasında tansiyonu yükselmiş ya da ailesinde yüksek tansiyon olan kadınlarda tansiyonu yükseltebilir. Doğum kontrol hapları ile aynı zamanda sigara kullanmak özellikle tehlikelidir. Doğum kontrol haplarının 35 yaşından sonra kullanılmaması daha uygundur. Bu hapları hekiminizin tavsiyesi olmadan kullanmayınız.

7.DÜZENLİ SAĞLIK KONTROLLERİ YAPTIRINIZ
Yakın akrabalarınız içinde genç veya orta yaşlılıkta kalp hastalığından kaybedilmiş olanlar varsa bu, ailevi bir eğilimin olabileceği anlamına gelebilir; fakat sizin de kalp hastalığına yakalnmanızın kaçınılmaz olduğu demek değildir. Bu durum, yaşam biçiminiz için belirleyici olabilir. Belirli aralarla yaptıracağınız sağlık kontrolleri ile hekiminiz kalp hastalığı riskini azaltacak önlemleri size bildirebilir ve sağlayabilir.

KALBİNİZİN FAZLA YORULMASINI ÖNLEMEK İÇİN UYMANIZ GEREKENLER...
Günde üç öğün ve eşit miktarlarda yemek yemelisiniz.Bir öğün de fazla yemeyin, yavaş yiyin, acele etmeyin.

Sizi üzen, sinirlendiren, kızdıran durumlardan, kimselerden ve konulardan kaçınmaya çalışın. Kızgınlık, sinirlenme ve korku kalbinizin fazla çalışmasına yol açar.

Çok soğuk veya sıcak iklimde bulunmaktan kaçının.Yazın dışarıdaki faaliyetleriniz için günün serin zamanını seçin. Sıcak, kalbinizin fazla çalışmasına sebep olur. Çok soğuk veya rüzgarlı bir günde dışarı çıkarsanız ağzınızı ve burnunuzu bir mendil ile kapatın ve soguk havayı içinize çekmeyin.

Faaliyetlerinizi kalbinizin dinlenmesine zaman ayıracak şekilde düzenleyin.
Örneğin: Günün veya haftanın işini planlayın. Ağır işleri gün içinde dağıtın ve araya hafif işler koyun.

Faaliyetleriniz arasına zaman koyun. Bütün işlerinizi sabah yapmaya çalışmayın. Bir kısmını öğleden sonra ve akşam yapın, arada dinlenin.

Yorulursanız, her ne yapıyor olursanız olun, 15-20 dakika kadar dinlenin. Örneğin bahçe işlerinin tümünü birden yapmak için kendinizi zorlamayın.

Acele etmemeye çalışın. Günlük işlerinizi planlayın, böylece acele etmeden ve sinirlenmeden bütün işlerinizi tamamlayın. Bir işi kısa sürede tamamlamanız gerektiğini düşünmeyin.

Sabah ve öğleden sonra olmak üzere en az 2 kere 20-30 dakika istirahat edin. Bunun için yatmanız gerekmez, yalnız dinlenin.

Her gece alışık olduğunuz kadar uyuyun. En az 6-8 saat uyumaya çalışın. Bir gece geç saatlere kadar oturup, ertesi gece bunu telafi etmeye çalışmayın. Geç yatacağınız gece gündüz bir süre uyumaya çalışın.

Çalışırken kollarınız omuz düzeyinin üstünde olursa, kalbinizin fazla çalışma

Ateroskleroz

Ateroskleroz
Ateroskleroz, atardamarları ( arterleri) etkileyen bir hastalıktır.Yaygın olarak "damar sertleşmesi" olarak adlandırılanarteriosklerozun bir türüdür.Orta boy ve büyük arterlerde görülen " aterom" veya "plak" olarak adlandırılan yapısal bozukluklardan (lezyonlardan) oluşur. Aterom, hangi safhada olduğuna bağlı olarak çeşitli yapılar barındırabilir:

Aterom, damarın yüzey tabakası kalınlaşmış büyük bir alanının ortasında bulunan, yumru gibi, yumuşak sarımsı bir birikimdir. Arter lümenine yakın noktalardamakrofajlardan oluşur. Bunun altında bazenkolesterol kristalleri ve ilerlemiş lezyonların tabanında kireçlenme (kalsifikasyon), hatta bazen kemikleşme de olabilir. ''Ateroskleroz'', ateromların, içi yumuşak, dışı sert yapısından dolayı Yunanca ''athero-'' (lapa) ve ''-sclerosis'' (sertleşme) sözcüklerinden türetilmiştir.

Ateroskleroz iki patolojik sorun oluşturur. Birincisi, aterom zaman içinde yırtılabilir ve içinden çıkan parçalar akıntıyla gidip daha dar damarları tıkayabilir ( tromboz). İkincisi, aterom yırtılmasa da büyümesi sonucunda damarın daralmasına ( stenoz) yol açabilir. Her iki durumda da damar tarafından beslenen organa yetersiz kan gitmiş olur. Hastalığın izleyebileceği alternatif bir yol iseanevrizma olarak adlandırılır; bu durumda ateromun kalınlaşmasının telafisi için damar genişler ama bunun sonucunda damar duvarı zayıflar, en zayıf noktasından balon gibi şişip patlar ve iç kanamaya varır.

En yaygın görülen süreç,hassas plak olarak adlandırılan yumuşak plakların yırtılmasıdır. Bunun sonucunda oluşan kan pıhtısı, kanı 5 dakika gibi kısa bir sürede yavaşlatır veya durdurur ve ölüme yol açabilir. Bu olayaenfarktüs denir. Bunun en yaygın senaryosu kalp krizidir, yani trombozun birkoroner arterin içinde meydana geldiğimiyokardiyal enfarktüstür.İlerlemiş aterosklerozda görülen başka bir yaygın senaryo isekladikasyon olarak adlandırılır, bu durumda stenoz ve anevrizmanın birleşimi sonucu bacaklara yeterli kan gitmez ve bunun sonucu hasta topallar. Böbrek,bağırsak ve diğer organlardaki arterler de aterosklerozdan etkilenebilir.

Semptomlar

Ateroskleroz genelde erken ergenlik çağında başlar, çoğu büyük arterde bulunur ancak kendini belli etmez ve çoğu tıbbi tanı yöntemiyle de farkedilmez.Kalp|Kalbi besleyenkoroner dolaşıma veyabeyin|beyni besleyenserebral dolaşıma etki ettiği zaman hastalık ciddi anlamda ortaya çıkar. Kalp krizi, akut inme, kalp yetmezliği ve genel olarak çoğu kalp hastalığının altında yatan neden aterosklerozdur. Kol ve bacak arterlerinde ateromlar yüzünden dolaşım yetmezliğineperiferik tıkayıcı arter hastalığı denir.

ABD 2004 yılı verilerine göre erkeklerin %65'i ve kadınların %47'sinde aterosklerotikkardiyovasküler hastalık | kardiyovasküler hastalığın ilk belirtisi bir kalp krizi veyaani kardiyak ölüm (ilk belirtilerden sonraki bir saat içinde ölüm) olmuştur.

Arterde kan akışını bozan olayların çoğu lümen tıkanmasının %50'den az olduğu yerlerde olur. Bu olaylarda ortalama stenoz oranı %20'dir. Dolaşım sorunlarını test etmek için kullanılan en yaygın test olanKardiak stres testi ancak %50'den fazla tıkanmayı algılayabilmektedir.

Aterojenez

''Aterojenez'', aterom plaklarının gelişme sürecidir.

Aterosklerozun mikroskop altında görülebilen ilk aşaması "yağ çizgileri" oluşumudur. Bunlar endotelin altında bulunan, içi lipit dolu hücre topluluklarıdır; yağ çizgileri gelip geçici olabilir.Arter damarlarında hücrelerin (özelliklemonosit türevimakrofaj gibi lökositler) ve değişime uğramış lipoprotein birikmesine paralel olarak arter yapısı değişime uğrar. Bunu izleyen yangı ( enflamasyon), arterin ''intima'' tabakasında aterom plaklarının oluşumuna yol açar. İntima, damardaendotel ilemedia veadventitia arasındaki kısımdır. Bu plaklar aşırı yağ, hücreler, kollajen ve elastinden oluşur. Lümen diye adlandırılan arter boşluğunda başlangıçta herhangi bir daralma ( stenoz) oluşturmazlar.
Resim:Aterorojenez-hucresel-tr.JPG|Right|thumb|400px|LDL'nin damar intima matrisinde oksitlenmesi (oxLDL) aterom oluşumunun ilk adımıdır. Endotel hücrelerinin oxLDL tarafından uyarılması kandaki monositlerin seferber olup damar duvarına girmesine neden olur. Monositlerin makrofajlara değişimi ve kümelenmiş oxLDL'nin Avcı Reseptör (Scavenger receptor') tarafından bu hücrelerin içine alınması sonucu köpük hücreler meydana gelir. Damar düz kas hücrelerinin uyarılması bunların harekete geçmesine ve çoğalmasına neden olur. Doku Faktörü (Tissue Factor, TF), düz kas hücreleri ve makrofajların yüzeyinde belirir ve birikmiş fibrin'in fibrinojene dönüşmesine neden olur.

Aterosklerozun nasıl başladığına dair iki hipotez vardır. Bu iki hipotezi de destekleyen bulguların varlığına bakılırsa muhtemelen ikisi de en azından kısmen doğrudur.

Lipit hipotezi

Kan plazmasında bulunanLDL endotelin içine sızıp yükseltgendiği (oksitlendiği) zaman kalp hastalığı için risk oluşturur. LDL oksidasyonuna etki eden karmaşık biyokimyasal reaksiyonlar zinciri vardır, bunlar en çok, endotelde bulunan serbest radikallerden kaynaklanır.

Damar duvarının hasar görmesi, bir yangı tepkisi doğurur. Birakyuvar türü olanmonositler kandan gelip arter duvarının içine girer, ayrıcatrombositler de duvara yapışır. Ardından, monositler değişime uğrayıpmakrofaj olur, bunlar da oksitlenmiş LDL'yi içlerine alarakzamanla "köpük hücre"lere dönüşür. Böyle adlandırılmalarının nedeni sitoplazmaların içinde çok sayıda kesecik (vezikül) ve yüksek miktarda lipit birikmesidir. Mikroskop altında lezyon artık bir yağ çizgisi olarak görünür. Köpük hücreler sonunda ölür ve bu yangı sürecini daha da yaygınlaştırır.

Ateromdakikolesterolün kaynağıLDL'dir. Dokulardaki kolesterolü karaciğere geri taşıyanHDL miktarı az ise bu LDL birikiminin başlattığı süreç daha da hızlanır. Köpük hücreleri ölünce içlerindeki kolesterol ve diğer lipitler ateromda birikmeye başlar.

Köpük hücreleri ve trombositler düz kas hücrelerinin hareketini ve çoğalmasını teşvik eder; düz kas hücrelerinin yerine kollajen gelir ve bu hücreler de köpük hücrelerine dönüşür. Lipit birikintileri ile damarın intima tabakası arasında koruyucu bir fibröz örtü oluşur.

Kronik endotel hasar hipotezi

Russell Ross veJohn Glomset tarafindan öne sürülen (İngilizce ''Response to Injury'' olarak adlandırılmış olan) bu hipoteze göre endotel tabakaya hasar veren herhangi bir etmen, trombositlerin endotel altına girip yapışmasına neden olur, ardından monosit veT lenfositler gelir, bu hücrelerin salgıladığı büyüme faktörleri düz kas hücrelerinin mediadan intimaya geçip orada çoğalmasına,bağ dokusu veproteoglikan imal etmesine ve fibröz plak oluşturmasına neden olur.

Bu iki hipotez birbirini dışlamaz. Oksitlenmiş LDL endotel hücrelerine toksik olduğu için bir hasar unsuru sayılabilir. Ayrıca yenilenen endotel hücreler tamamen normal olmaz ve plazmanın LDL'nin endotel tabakada alıkonmasına neden olabilir.Ancak kronik endotel hasar hipotezi lipit kökenli olmayan (örneğin enfeksiyon sonucu) aterom oluşumlarına açıklama getirir.

Yeniden yapılanma ve kalsifikasyon

Yukarda belirtilen süreçtevasküler düz kas|damardaki düz kas tabakasında, özellikle ateromun hemen yanındaki düz kas hücrelerinde, mikroskopik kireçlenmeler ( kalsifikasyonlar) başlar. Zaman içinde bu hücreler ölünce kas tabakası ile ateromun dış kısımları arasında kalsiyum birikimleri meydana gelir.

Bu örtülü yağ birikintileri (bu aşamada artık aterom olarak adlandırılırlar) arterin zaman içinde genişlemesine neden olan enzimler salgılarlar. Arterin genişlemesi ateromun fazladan kalınlığını telafi ettikçe damar boşluğunda bir daralma ( stenoz) olmaz. Arterin kesiti yumurta şekilli olarak genişlemeye devam eder. Ancak eğer bu genişleme aterom kalınlığıyla orantısız olursa biranevrizma meydana gelir Glagov S, Weisenberg E, Zarins CK, Stankunavicius R, Kolettis GJ. Compensatory enlargement of human atherosclerotic coronary arteries. '' N Engl J Med'' 1987;316:131-1375. PMID 3574413

Görünür özellikler

Mikroskopla bakıldığında iki plak türü ayırt edilebilir:
# ''Fibro-lipit plak'' intimanın altında biriken lipit yüklü hücrelerle tanımlanır ([http://www.pathologyatlas.ro/Coronary%20ATS.html resim]). Kas tabakası genişlediğinden dolayı lümen daralmamıştır. Endotelin altında bir "fibröz örtü" plağın merkezindeki çekirdeği kaplar. Çekirdekte lipit yüklü hücreler (makrofajlar ve düz kaslar), hücrelerin dışındaki dokuda kolesterol ve kolesteril ester oranı yüksektir, ayrıcafibrin,proteoglikanlar,kollajen,elastin ve hücre kalıntıları vardır.İlerlemiş plaklarda çekirdek bölgesinde ölü hücrelerden salınmış kolesterol birikimleri bulunur. Bu birikimlerde iğne şekillikolesterol kristallerinden oluşmuş kısımlar görülür. Bu plakların kenarlarında yeni "köpüğümsü" hücreler ve kılcal damarlar bulunur. Yırtıldıkları zaman kişiye en çok zarar veren plaklar bunlardır.

# ''Fibröz plak'' da (http://www.pathologyatlas.ro/Coronary%20ATS%20Calcification.html resim) intimanın altında yer alır, damar duvarının kalınlaşıp genişlemesine yol açar. Bazen kas tabakasının kısmen zayıflamasıyla beraber lümende ufak bir daralma olarak da görülür. Fibröz plakta kollajen lifleri ( eosinle boyanan) ve kalsiyum çökeltileri ( hematoksin ile boyanan) ve ender olarak da lipit yüklü hücreler bulunur.

Damarın kas tabakası ateromu tutmaya yetecek büyüklükte küçük anevrizmalar oluşturur.Aterom plağının varlığını telafi edecek şekilde yapısını değiştirmesine rağmen kas tabakası genelde dayanıklılığını sürdürür.

Ancak, damar duvarının içindeki ateromlar yumuşak ve yırtılmaya müsaittir, fazla bir esneklikleri yoktur.Arterler kalp atışlarıyla sürekli genişleyip büzülürler, yani nabız atarlar.Ayrıca ateromun dış kısmıyla kas duvarı arasındaki kireçlenme de, aterom ilerledikçe esneklik kaybına ve damarın sertleşmesine yol açar.

Kireç birikimleri yeterince ilerlediğindebilgisayarlı tomografi (BT) veya elektron demet tomografisi (''electron beam tomography'') ile koroner arterlerde görüntülenebilir.Bu yöntemlerle bakıldığında kalsifikasyonlar ateromları çevreleyen yüksek radyografik yoğunluklu halkalar olarak görünür.BT tekniği ileHounsfield skalasında 130 birimden fazla (bazılarınca 90 birimden fazla) bir radyografik yoğunluk, arterlerde açıkça kalsifikasyon olduğunun bir belirtisi sayılır. Anjiyografi veyaintravasküler ultrasonla bakılıp arter lümeninde bir daralma görülmese dahi bu kalsifikasyonlar hastalığın, üstelik ileri bir aşamada olduğunun tartışmasız delili sayılırlar.

Yırtılma ve stenoz

Hastalık onlarca yıl yavaşça ilerlemesine rağmen, arterin bir aterom tarafından tıkanmasına kadar farkedilmez. Tipik olarak şöyle meydana gelir: Aterom yırtılması, yırtığın üzerinde pıhtılaşma ve fibröz yapılanma ve bundan kaynaklananstenoz. Bu süreç bir kere veya tekrar tekrar olabilir.Stenoz yavaş ilerleyebilir, buna karşılık plak yırtılması ani bir olaydır. Yırtılma, ince ve zayıf fibröz örtülü "hassas" ateromlarda olur.

Lümenin tamamen tıkanmasına neden olmayan ama yinelenen plak yırtılmalarının üzerindeki pıhtı örtüsü ve pıhtıyı sabitleştirici fizyolojik tepki, çoğu stenozu meydana getiren süreçtir. Stenozlu bölgelerde akış hızının yüksek olmasına rağmen bunlar sağlamdır, genelde parçalanmazlar. Kan akışını durduran yırtılma olayları genellikle az daralma yapmış büyük plaklarda meydana gelir.

Klinik araştırmalarda, yırtıldıktan sonra arterin tamamen tıkanmasına neden olan plaklardaki stenoz miktarının ortalama %20 oranında olduğu bulunmuştur. Yüksek oranda stenoz oluşturmuş plaklar çoğunlukla ciddi sonuçlar doğurmaz. Klinik araştırmalarda, %75'ten fazla oranda daralma olan plakların yalnızca %14'ünün kalp krizine neden olduğu bulunmuştur.

Eğer yumuşak ateromu kandan ayıran fibröz örtü yırtılırsa, alttaki doku parçaları kanın içine saçılır, kan ateromun içine girer ve bunun sonucunda ateromun hacminde ani bir büyüme meydana gelebilir. Doku parçalarındakollajen vedoku faktörü bulunduğu için trombositleri uyarıpkan pıhtılaşması|kan pıhtılaşma sistemini harekete geçirirler. Sonuç, ateromu kaplayan ve kan akışını ileri derecede engelleyen bir kan pıhtısı, yani '' trombus''dur. Kan akışının engellenmesiyle daralma noktasının ötesindeki dokular oksijen ve gıdadan mahrum kalır.Eğer bu doku kalp kası (miyokardiyum) ise göğüs ağrısı (anjina) veya kalp krizi ( miyokardiyal enfarktüs) meydana gelir.

Plakla ilintili hastalık tanısı

Kalp hastalıkları için kullanılananjiyografi vekardiak stres testi teknikleri damarlarda ciddi daralma ( stenoz) noktalarını belirlemeyi amaçlar.Bu teknikler aterosklerozu doğrudan farketmeye yaramaz. Oysa klinik çalışmalar, ciddi olayların meydana geldiği yerlerin büyük plaklı ama az daralmalı olduğunu göstermiştir. Plak yırtılması saniyelerle dakikalar arasında bir sürede arter lümeninin tıkanmasına ve potansiyel olarak hastanın daimi sakatlanmasına veya ölümüne yol açabilir. Bu yüzden 1990'lardan beri tedavinin hedefi olarak daha ölümcül olan "hassas plak"lara odaklanılmıştır.

Vücuttaki her arterde plak oluşabilse de, hayatî organları besleyen arterlerdeki tıkanmalar özellikle farkedilir. Kalp kaslarını besleyen damarların tıkanmasıkalp krizine, beyni besleyen damarların tıkanmasıinmeye yol açar.Bu dokular zarar gördüğü zaman sadece %2 oranında yenilendikleri için meydana gelen hasarların sonucu hastayı öldürmese dahi kalıcı bir etki bırakır.

Risk artırıcı fizyolojik faktörler

Aterosklerozla ilişkili çeşitli anatomik, fizyolojik ve davranışsal risk faktörleri bilinmektedir:

  • yaşlanma|İleri yaş
  • Erkek cinsiyet
  • Şeker hastalığı|diyabet veyabozulmuş oral glikoz toleransı (IGT) +
  • Dislipidemi (yüksek serumkolesterol veyatrigliserit düzeyleri)

  • Serumda yüksekLDL ("kötü kolesterol"), " lipoprotein küçük a" (bir LDL çesiti) veyaVLDL konsantrasyonu

  • Serumda düşükHDL ("iyi kolesterol") konsantrasyonu.
  • Sigara kullanımı
  • Hipertansiyon|Yüksek kan basıncı +
  • Obezite|Şişman olmak (Özellikle ''sentral'', ''abdominal'' veya ''erkek-tipi'' tabir edilen obezite) +
  • Hareketsizlik
  • Yakın akrabalarda ateroskleroz komplikasyonu ( kalp krizi veyaakut inme) olması
  • Serumda yüksekhomosistein seviyesi
  • Serumda yüksekürik asit seviyesi
  • Serumda yüksekfibrinojen konsantrasyonu +
  • Kronik, sistemikyangı (enflamasyon) belirtileri (yüksekakyuvar,hs-CRP ve başka işaretler sayılabilir, bunlar rutin klinik testlerde henüz bakılmamaktadır). [http://circ.ahajournals.org/cgi/content/full/circulationaha;106/1/136 Deepak L. Bhatt, MD; Eric J. Topol, MD] ''Need to Test the Arterial Inflammation Hypothesis'', 2002, referenced on 4/1/06 .
  • Stres veyaklinik depresyon
  • Hipotiroidizm (yavaş çalışantiroid bezi)

    Yukardaki listede '+' işaretli maddeler " metabolik sendrom"un belirtisi sayılır.

    Tedavi

    Eğer ateroskleroz semptom gösterirse semptomlar (örneğinanjina pektoris) tedavi edilebilir. Önce sigrayı bırakmak veya düzenli egzersiz gibi ilaçsız tedavi yöntemleri denenir.Bu yöntemler fayda etmezse kardiyovasküler hastalıkların tedavisinde ilaç kullanımına geçilir.Yeni ilaçlar keşfedildikçe bu yaklaşım daha etkili olmaktadır. Ancak ilaçlar patent kontrolünde, pahalı ve bazen de yan etkili olmalarından dolayı eleştirilmektedir.

    Klinik araştırmalarda yararlı olduğu bulunan tedavi hedefleri şunlardır:dislipidemi|lipoprotein dengesizlikleri, yüksek kan şekeri (yanidiyabet), yüksek kan basıncı,homosistein, sigara terki, pıhtı faktörlerini hedefleyen pıhtıönler (antikoagulan) almak, tuzlu su kaynaklı balık eti yiyerek Omega-3 yağlar almak, egzersiz yaparak kilo kaybetmek.Hedef serum kolesterol düzeyi 4 mmol/L'nin altıdır (trigliseritler için de 2 mmol/L'nin altı).

    Statinler olarak adlandırılan ilaç grubu, aterosklerotik hastalıkla ilişkili olayların önüne geçmekte çok başarılı olmuştur.Ancak fizyolojik risk faktörlerinde önemli bir azalma elde etmek için birden fazla ilacı birlikte kullanmak ve gündelik ve süresiz olarak almak gerekmektedir. Karmaşık ve etkili tedavi rejimleri izleyen hastaların fizyolojik özelliklerinin damarlarda yağ çizgilerinin görülmesinden evvelki çocukluk dönemine benzediği gözlemlenmiştir.

    LDL'nin bir kalıtsal çeşidi olanLipoprotein küçük a'nın azaltılması gündelik yüksekvitamin B3 (niasin) dozları almakla mümkündür. Niasin aynı zamanda LDL taneciklerin daha büyük olmasını ve HDL işlevinin artmasını sağlar.Statinlerle niasin'in, bağırsak kolesterol emilme inhibitörleri ('' ezetimibe'' ve daha az etkili olan '' fibrat''ların)hastanındislipidemi|dislipipidemik özelliklerini iyileştirdiği ve klinik olayların tekrarını azalttığı bulunmuştur. Koruyucu tedavide kolesterol azaltıcı ilaçların ölüm oranlarını azaltmıştır (örneğin AFCAPS/TexCAPS denemesinde).Aynı sonuçlara ulaşmak için beslenme değişikliği yapmak genelde ilaç tedavisinden çok daha az etkili olmuş ve kişilerin sağlıklı bir diyeti sürdürme başarıları düşük olmuştur.

    Halen aterosklerozu olmayandiyabetli kişilerin aterosklerozlu diyabetsizlere kıyasla uzun vadede aterosklerozdan çok daha kötü etkilendikleri bulunmuştur.Bu yüzden diyabet, ileri ateroskleroz dengi olarak görülmektedir.

    Homosistein seviyelerinin normal düzeye düşürülmesi, özellikle bunun beslenmede Omega-3 yağ kullanımı ile yapılmasının koruyucu etkileri olduğu altı klinik çalışma tarafından gösterilmiştir.

    Aerobik egzersiz, kilo kaybı ve beslenme değişiklikleri de faydalı olmakla birlikte genelde daha az etkilidir ve çoğu kişi için uzun süre devam ettirilmesi sorunludur.

    Tibbi tedaviler genelde semptomlara odaklıdır.Ancak uzun dönemde hastalığın nedeni olan süreçleri düzeltme yönündeki tedavilerin daha etkili olduğu gösterilmiştir.

    Kısa dönemde yararlı olan cerrahi müdaheleler arasında, daralmış damarları genişletmek içinanjiyoplasti ve daralmış damarların etrafından yeni bağlantılar oluşturanbaypas ameliyatı sayılabilir.

    Antioksidan korumayı artırmak amacıyla yüksek dozluE vitamini|E veyaC vitamini kullanımının bir faydası olduğuçift kör bir klinik çalışmada gösterilememiştir. Ancak bu çalışmalar, etkili olduğu iddia edilenden daha düşük dozlar kullanılarak yapılmıştır.

    Statin ilaçlarının başarısının arkasında yatan, kullananların ölüm oranlarında gözlemlenen azalmalardır.Bu ilk olarak "4S" olarak adlandırılan, kalp krizi geçirmiş ve ilerlemiş hastalığı olan kişilerde yapılmış olan ilk geniş çaplı, plasebo kontrollü, randomize klinik denemede gösterilmiştir.4S'de statin kullananların mortalite oranı plasebo alanlara kıyasla %30 daha düşük olmuştur. Bu çalışmaya katılanlar arasında dıyabetli olan bir alt grup için statin ile plasebo arasındaki mortalite farkı %54 olmuştur. 4S'den sonra yapılan diğer klinik denemelerde mortalite oranında daha da büyük düşüşler bulunmuştur. ASTEROID denemesinde (ref. 3) plak hacminde gerileme görülmüştür.

    Özetle, hastalığın en etkili tedavisi için, çok yönlü ve sinsi yönlerini anlayıp bir veya birkaç tedavi yöntemi yerine birçok ve
    farklı tedavi stratejisini birleştirmek etkili olmaktadır.Kan lipitlerinin lipoproteinler tarafından taşınma özelliklerini değiştirmek gibi başarılı olmuş yaklaşımlarda, semptomlardan hem önce hem de hemen sonra saldırgan tedavi kombinezonları kullanmak daha iyi sonuç vermiştir. Aterosklerozla ilişkin risk taşıyan hastalara koruyucu olarak düşük dozaspirin ve birstatin verme uygulaması yaygınlaşmaktadır. Ancak, semptomsuz kişilerin tedavi edilmesi tıp camiasında tartışmalıdır.

    Kaynaklar


  • http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Atherosclerosis&oldid=59591645 İngilizce Wikipedia'nin 02.07.2006 tarihli Atherosclerosis maddesi
  • Merck Manual Home Edition http://www.merck.com/mmhe/au/sec03/ch032/ch032a.html
  • Merck Manual http://www.merck.com/mrkshared/mmanual/section16/chapter201/201a.jsp ve http://www.merck.com/mrkshared/mmanual/section16/chapter201/201b.jsp
  • Wikipedi

    Linkler


  • http://www.pathologyatlas.ro/Coronary%20ATS.html Atlas of Pathology
  • [http://www.athero.org/ International Atherosclerosis Society
  • açık yaralara alınacak önlemler

    Açık yara
    En sık görülen spor sakatlanmalarından biridir. Genelde açık alanlarda yapılan hareketli sporlarda ya da salondaki makineler nedeniyle ortaya çıkabilir. Çoğu zaman göz ardı edilir, oysa enfeksiyon kapma riski çok yüksektir. Böyle bir durumda yarayı önce içme suyuyla temizleyin. Yaraya bulaşmış toz, toprak gibi etkenleri zorla temizlemeye çalışmayın. Temizleme işleminden sonra yarayı dezenfekte edin. Yaranın üzerini bir tülbentle kapatarak, sargı beziyle sarın. Eğer tetanoz aşısı olmadıysanız, hemen bir doktora başvurun. İyileşme süresi yaranın büyüklüğüne bağlıdır. Bu süre içerisinde yaranın gerilmemesine dikkat edin.