8 Aralık 2009 Salı

spor yapmadan önce yapılacaklar,

Bilinçsiz Spor Kalbi Vuruyor

Sağlıklı bir vücut için spor yapmaya karar verdiniz. Ruhunuz buna hazır ama ya bedeniniz? Spor ayakkabılarınızı giymeden önce kalbinizi mutlaka spora hazırlayın. Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü?nden Uz. Dr. Türker Baran, spor öncesi kalp sağlığı açısından alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi.

Bedeniniz de Yaza Hazır Olsun

Soğuk, uzun süren bir kış mevsimini geride bıraktık. Güneşli yaz günleri geri geldi. Kışın soğuğu, metabolizmamızı yavaşlattı. Karanlık ve uzun geceler boyunca karbonhidrat ve şeker üretimimizi artırdık. Soğuk ve yağışlı havalar pek çoğumuzu dışarı çıkıp egzersiz yapmaktan alıkoydu. Kondüsyonumuz azaldı, kilo aldık. Şimdi kimimiz sağlık sebepleri, kimimiz ise estetik nedenlerden ötürü yeniden fit olmak, kondüsyon kazanmak için egzersiz yapmaya hazırlanıyoruz. Ancak bunun için bedenimizi ter dökmeye hazırlamamız çok önemli.

Kişi Önce Kendi Bedenini Tanımalı

Bir spor müsabakasında ya da antrenmanda, kimi zaman amatör kimi zaman da profesyonel bir sporcu sahada hayatını kaybedebilmektedir. Bu tür olaylarda genellikle ölüm sebebi biraz da genelleme yapılarak ?kalp krizi? olarak bildirilmektedir. Oysaki tanıyanlar, o kişinin daha önce bir hastalığı olmadığını anlatırlar. Peki bu kişi sporcu kimliğine rağmen, lisans alırken geçtiği onca sağlık kontrolüne rağmen nasıl olup da bir kalp hastalığı nedeni ile kaybedilmektedir? Sağlıklı vücuda sahip insanlar trajik bir şekilde ölümle karşılaşırken kendilerini; sahillere, sahalara, spor salonlarına atan, kimisi ruhen kimisi bedenen genç bireyler aslında sonu bilinmez maceralara mı atılmaktadırlar? Ya kalp krizlerinin, hipertansiyonun travmaya uğradığı kalplerini zorlamaya, zedelenmiş kalp kapaklarını daha fazla mesai yaptırmaya hazırlanan hastaları egzersiz yapmaya davet eden hekimler gerekli önlemleri almıyor mu? Elbette hayır. Kişinin, direksiyona geçmeden önce aracını tanımak ve aksayan noktalarını kontrol ettirerek, onu nasıl kullanması gerektiği konusunda eğitim alması şartsa, vücudunu da aynı şekilde tanıması gerekmektedir.

Sporcuları Öncelikle Hangi Kalp Hastalıkları Tehdit Etmektedir?

Egzersiz sırasında vücudun toplam oksijen ihtiyacı dinlenme durumundakinin 12 katına çıkar. Bu talebi, dakikada pompaladığı kanı 42 litreye kadar artırabilen kalp karşılar. Bunu önce dakikadaki artış hızını artırarak, sonra da kasılma ve gevşeme sırasındaki hacimlerini ayarlayarak sağlar. Vücutta kan akışı bu sırada aktif olmayan kaslardan egzersize katılan kaslara kayar. Tıpkı ağırlık kaldıran kişilerin kas yapması gibi, kalp de iş yükü arttığında zamanla kas yapar. Esas olarak kanın vücuda pompalanmasından sorumlu sol karıncığın hacim ve kas yapısında artış olur. Bu artış genelde ileri boyuta varmaz, ancak uzun dönemde olumsuz gelişmelere zemin hazırlayabilir. ?Atlet ya da sporcu kalbi? düzenli egzersizle sağlanabilecek, kalbin sol karıncığındaki artış ve dinlenme durumundaki kalp hızında düşüşle, yüksek tempodaki egzersizi uzun süre devam ettirebilme yeteneğinin kazanılması olarak açıklanır. Ani, beklenmedik ölümler sporcularda özellikle gençlerde nadir görülse de dramatik bir olaydır. Otuz yaşın altında ani ölüm yüz binde 2 -7 kişide görülür ki bunların % 8?i egzersizle ilgilidir. Otuz yaşın üzerinde görülen ani ölüm ise yüz binde 50-60?tır. Bu ölümlerin % 2-3?ü egzersiz sırasında meydana gelir. Otuz beş yaşın üzerindeki sporcularda en sık görülen ölümler kalbi besleyen damarlardaki (koroner arterler) hastalıklarından kaynaklanır. Aslında koroner rahatsızlıklar tüm dünyada birinci sırada yer alan bir ölüm nedenidir.

Doğumsal Kalp Hastalıkları Da Sporcuları Tehdit Ediyor

Sporla yoğun olarak uğraşanlarda diğer insanlardan farklı olarak doğumsal koroner arter anomalileri de ölüm nedeni olarak üst sıralarda yer almaktadır. Otuz beş yaşın altında ise önde gelen ölüm sebebi ?hipertrofik kardiyomiyopati? adı verilen, kalp kasındaki simetrik olmayan kalınlaşma ile oluşan rahatsızlıklardır. Sağ kalbi tutan ve ilk belirtisi hayatı sonlandıran bir ritim bozukluğu olan aritmojenik sağ kalp displazisi de egzersiz sırasındaki kayıpların önde gelen nedenlerinden birisidir. Yine sessiz kalmayı becerebilmiş kalp kapak hastalıkları, kimi zaman gribe benzer genel yakınmalardan başka bulgu vermeyen ancak kalp kaslarında ileri derecede yetmezlikler meydana getiren kalp kası iltihaplanmaları, miyokarditler ve kardiyomiyopatiler, sağlıklı olduğu düşünülen bireylere egzersiz sırasında kötü sürprizler yaşatabilmektedir.

Basit Kontroller Hayat Kurtarıyor

Ancak tüm bu tehlikeler, kişiyi egzersiz yapmaktan alıkoymamalıdır. Yapılacak, çoğu zaman çok da zaman alıcı ve masraflı olmayan bir inceleme, kalp sağlığınızın durumunu, aktif spor yapmanıza engel bir durum olup olmadığını ortaya çıkarmaya yetecektir. Spor esnasında ani ölüm riskinin belirlenmesinde klasik fizik muayene bulgularının, rutin kan biyokimyasının değerlendirilmesi dışında istirahat EKG?si, egzersiz testi ve ekokardiyografi çok önemlidir. İstirahat EKG?sinde normal dışı değişiklikler bulunan kişiler mutlaka ekokardiyografi ile egzersiz testlerine yönlendirilmeliler. Spor uzun ve sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez bir gerekliliktir. Sevdiklerinizle mutlu ve sağlıklı bir hayat sürebilmeniz için spor yapmaya karar vermeniz, kendiniz için alacağınız en güzel kararlardan birisi olacaktır. Ancak unutmayın, spor yapmaya başlamadan önce ve sonrasında yaptıracağınız düzenli kontroller, sizi karşılaşabileceğiniz pek çok sağlık riskinden koruyacaktır?

5 Aralık 2009 Cumartesi

alkol kalp yetmezliğini tetikliyor

Alkol Kalp Yetmezliğine Neden Oluyor

TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KALP DAMAR CERRAHİSİ UZMANI OPR. DR. KARAÇELİK: ''İÇKİ İÇENLERİN ZAMANLA KALP YETMEZLİĞİNE YAKALANMA RİSKİ İÇMEYENLERE GÖRE DAHA FAZLA''

epecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Mustafa Karaçelik, alkolün kalp kası hücrelerinde geri dönüşü olmayan hasarlara yol açarak, kalp yetmezliğine neden olduğunu söyledi.
Opr. Dr. Karaçelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yüksek miktarda alkol kullananlarda kalp, damar ve kanser hastalıklarının daha sık görüldüğünü belirtti. Kalp yetmezliğinin kalbin pompalama fonksiyonunu yerine getirememesiyle oluştuğunu anlatan Karaçelik, bu rahatsızlığa, koroner arter, kalp krizi, hipertansiyon, kalp kapakçığı hastalıkları, doğumsal kalp hastalıkları, kalp ritm bozuklukları, şeker, ağır kansızlık ve böbrek yetmezliğinin yol açtığını kaydetti.
Karaçelik şöyle konuştu:
''Alkol kalp yetmezliğine neden oluyor. İçki içenlerin zamanla kalp yetmezliğine yakalanma riski içmeyenlere göre daha fazla. Aşırı alkol, kalp kası hücrelerinde geri dönüşü olmayan hasarlara yol açarak kalbin kasılma gücünü azaltıyor, bu durum hastaların zor nefes almasına ve günlük işlerini yapamaz hale gelmesine, kalp nakline kadar giden bir sürece neden oluyor. Alkol alımına bağlı gelişen kalp kası zafiyetine son yıllarda daha sık rastlıyoruz.''

-KANSERLERE DE NEDEN OLUYOR-

Alkolün vücuttaki iyi huylu kolesterol seviyesini düşürerek serbest yağ asitlerinin yükselmesine neden olduğunu dile getiren Karaçelik, bu durumun hastanın kilo almasına ve kalbinin zorlanmasına yol açtığını kaydetti.
Opr. Dr. Karaçelik, nefes darlığı, pembe renkli köpüklü balgam çıkarma, öksürük, halsizlik, yorgunluk, bacaklarda şişkinlik, kalp atımlarında düzensizlik, karaciğerde büyüme, karın boşluğunda sıvı birikimi, iştahsızlık, bulantı, konsantrasyon eksikliğinin kalp yetmezliğinin belirtileri olduğunu belirtti.
Yüksek miktarda alkol kullananlarda kalp damar ve kanser hastalıklarının daha sık görültüğünün altını çizen Karaçelik, bu kişilerin pankreas, mide, yemek borusu, gırtlak kanserlerine yakalanma riskinin de fazla olduğunu vurguladı. (AA)

30 Kasım 2009 Pazartesi

hamileyken çarpıntısı olan bayanlar dikkat

Hamilelikte Çarpıntı Kansızlık Habercisi

EÜ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. OĞUZHAN: -''HAMİLELİK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN KALP ÇARPINTISI KANSIZLIK BELİRTİSİ OLABİLİR'' -''ANNE ADAYININ KENDİNİ FAZLA YORMASI, STRES, AŞIRI ÇAY VEYA KAHVE TÜKETMESİ HAMİLELİK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN ÇARPINTILARI ARTIRABİLİR''

Hamilelik döneminde anne adaylarında görülen kalp çarpıntılarının kansızlığın habercisi olabileceği bildirildi.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hamilelik döneminde, oluşan yeni şartlara uyum sağlamaya çalışan vücutta bazı değişiklikler meydana geldiğini hatırlattı.
Bu değişikliklerin başında kalp ve damar sistemindeki değişikliklerin yer aldığını ifade eden Oğuzhan, şu bilgileri verdi:
''Anne karnındaki bebeğin besin ve oksijen ihtiyacını karşılamak için annenin kan miktarı artar. Daha fazla kanı pompalamak zorunda kalan kalbin işi de fazlalaşır. Bu durum sonucunda kalp atım sayısında yüzde 20 oranında artış olur. Kalbin atım sayısındaki artış anne tarafından çarpıntı olarak hissedilebilir. Bu durumda çarpıntı, anne kalbinin gebelik sürecine uyumunu gösteren normal bir bulgudur. Dolayısıyla çarpıntı ve özellikle gebeliğin son aylarında ortaya çıkabilen hafif nefes darlığı her zaman kalp hastalığına bağlanmamalıdır. Ayrıca özellikle gebeliğin ilk altı ayında görülen hafif tansiyon düşüklüğü normal bir durumdur. Ancak, bu kalp çarpıntıları bazı durumlarda bazı sağlık sorunlarının habercisi de olabilir. Bu konuda bilinçli olunması gerekmektedir.''

-KANSIZLIK HABERCİSİ OLABİLİR-

Hamilelik durumunun bazen gizli haldeki kalp hastalığını açığa çıkarabileceğini bildiren Oğuzhan, hamileliğin kalp üzerine getirdiği yükün gizli haldeki kalp hastalığını aşikar hale getirebileceğini, anne adaylarının yüzde 2'sinde bu duruma rastlandığını belirtti.
Bazı etkenlerin de hamilelik döneminde görülen kalp çarpıntılarını artırabileceğini ifade eden Prof Dr. Oğuzhan, ''Anne adayının kendini fazla yorması, stres, aşırı çay veya kahve tüketmesi kısa süreli çarpıntılara neden olabilir. Bu durum adeta göğüs kafesinde bir kuş kanat çırpıyormuş gibi hissedilir. Çarpıntı esnasında gebenin istirahat etmesi, yüzünü soğuk su ile yıkaması, göz kürelerine el ile hafif basınç uygulaması çarpıntıyı sonlandırabilir. Ancak çarpıntı sık tekrar ediyor ise bir kalp uzmanına başvurması gereklidir'' diye konuştu.
Hamilelik dönemindeki kalp çarpıntılarının kansızlığın da habercisi olabileceğini vurgulayan Oğuzhan, şöyle devam etti:
''Çarpıntı bazen kansızlığın habercisi de olabilir. Gebelerde kan miktarı arttığı için kanın yapımı için gerekli olan demir ihtiyacı da artar. Bu ihtiyaç karşılanamazsa kansızlık oluşur. Bu nedenle hamilelik döneminde normal olarak kabul edilen kalp çarpıntılarının fazla olması, annedeki kansızlık sorununun göstergesi de olabilir. Bu durumda anne adayı yorgunluk, güçsüzlük, baş dönmesi, ve sürekli uyumaktan şikayet eder. Rengi soluk görünür. Kansızlık teşhisi tam kan sayımı ile konur. Tedavisinde demir içeren ilaçlar verilir. Ayrıca ilave olarak demir içeriği yüksek olan sakatat, kuru üzüm, kuru baklagiller ve pekmez gibi besinler önerilir.'' (AA)

27 Kasım 2009 Cuma

şok şok varis tedavisi

Köpük Tedavisiyle Varise Son

KÖPÜK TEDAVİSİ UYGULANAN DAMARDA TEKRAR VARİS OLUŞMADIĞI BİLDİRİLDİ -OPR. DR. IŞIKLAR: -''BU YÖNTEMDE, ALERJİK REAKSİYON NADİR GÖRÜLÜYOR, AZ MİKTARDA İLAÇ KULLANILIYOR, MALİYETİ DAHA UCUZ OLUYOR VE TEDAVİ SONRASINDA AĞRI VE ŞİŞLİK DAHA AZ GÖRÜLÜYOR'' -''KÖPÜĞÜN OLUŞTURDUĞU KONTRAST SAYESİNDE RENKLİ DOPPLER YARDIMIYLA TEDAVİ EDİLEN DAMARDAKİ ETKİNİN İZLENMESİ İŞLEMİN TAM KONTROL ALTINDA YAPILMASINI SAĞLAR VE DOĞABİLECEK YAN ETKİLER EN AZA İNDİRİLİR''

Varislerin, ''alerjik reaksiyonun daha nadir görüldüğü, maliyeti daha düşük ve yeniden varis oluşumunu engelleyen köpük yöntemi ile cerrahi müdahaleye gerek olmadan tedavi edilebildiği'' bildirildi.
Köpük tedavisini Türkiye'de ilk uygulayan ve ters yönden köpük uygulaması anlamına gelen ''RFS'' yöntemini geliştiren Operatör Dr. Halit Işıklar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, toplardamarın uzayıp kıvrılması, genişlemesi ve deri altında mavi-yeşil kesecikler halinde belirginleşmesi şeklinde ortaya çıkan varislerin en yaygın damar hastalıklarından biri olduğunu söyledi.
Türkiye'de görülme sıklığı yüzde 70 olan varisin, yaşla birlikte artış gösterdiğini belirten Işıklar, ''Kasık bölgesinde kapakçık bozukluğu ile başlayan hastalık oranı da tüm varis hastalıklarının yüzde 60'ını oluşturmaktadır'' dedi.
Işıklar, varisin başka faktörlerle birleştiğinde ciddi rahatsızlıklara yol açabildiğine dikkati çekerek, ''Varislerin erken safhada tedavi edilmesi önemlidir. Başlangıçta küçük kılcal damarlardaki mavi-yeşil renkteki damar genişlemeleri, ileri safhalarda kahverengi renge dönüşerek varis ülserlerine dönüşebilir'' uyarısında bulundu.
Gece oluşan kramplar, kaşıntı, şişkinlik ve ağrının varisin en önemli belirtileri olduğunu, hastaların genellikle hekime geç müracaat ettiğini ifade eden Işıklar, ''Varis, hareket kısıtlılığına yol açabilir. Dizler bükülü haldeyken uzun süre oturulduğunda, bacaktaki derin toplardamarda pıhtı oluşabilir. Bu pıhtıdan kopan parçanın akciğere ulaşarak ani solunum yetmezliği ortaya çıkarmasıyla kişi hayatını kaybedebilir'' diye konuştu.

-''RENKLİ DOPPLER İLE TAM KONTROL SAĞLANIYOR''-

Işıklar, cerrahi yöntemde, hastalığın bir daha oluşmayacağı yönündeki inancın doğru olmadığını belirten Işıklar, ''Oysa çalışmalar, ilk yılda yüzde 20, 3 yıllık takiplerde ise yüzde 60'a yakın tekrarın olduğu yönündedir'' dedi.
Işıklar, köpük yönteminde varis tedavisinde hastalıklı damarı yok etmek için kullanılan 'sclerozan' isimli ilacın özel aletinde karıştırılarak köpük haline getirildiğini ve elde edilen köpüğün çok ince iğne yardımıyla damarın içine verildiğini ifade ederek, yöntemi şöyle anlattı:
''Modern damar içi uygulaması olan köpük tedavisinde, lazer veya radyofrekans yöntemiyle diz hizasından damar içine giriliyor ve kasığa doğru damar içinden yukarıya katater denilen boru çıkartılıyor. Daha sonra estetik prensiplere uygun olarak açılan 2-3cm'lik kesiden damara ulaşılıyor ve katater yerleştiriliyor. Köpük, damar duvarıyla dengeli bir etkileşime geçiyor ve verildiği bölgede kalarak etkinliğini sürdürüyor. En önemlisi, köpüğün oluşturduğu kontrast sayesinde renkli doppler eşliğinde tedavi edilen damardaki etkinin izlenmesiyle işlemin tam kontrol altında yapılmasını sağlıyor ve doğabilecek yan etkiler en aza indiriliyor.''

-''AYNI DAMARDA TEKRAR VARİS OLUŞMUYOR''-

Işıklar, uygulama sırasında derin toplar damarla varislerin geliştiği toplar damar birleşme noktasının diğer yöntemlerde kontrol altına alınamadığında oluşan pıhtının akciğerlere gitme riski taşıdığını belirterek, ''Ancak bu uygulamada, risk kasık seviyesinden yapılan girişimle sıfıra indirilmiş oluyor'' dedi.
Köpük tedavisinin lokal anestezi altında yapıldığını dile getiren Işıklar, tedavi sürecinde farklı müdahalelere ihtiyaç duyulmadığını, sonucunda da estetik bakımdan rahatsız edici yara izlerinin oluşmadığını söyledi.
''Köpürtülerek verilen ilaç, varisli damarın büzülerek yok olmasını sağlar. Varis şeklini almış damar sonsuza kadar yok edildiğinden aynı damarda tekrar varis oluşmaz. Sıvı sclerozan maddelerin, damar içinde kan ile karıştığında etkinliği azalırken, köpük yönteminde damar duvarıyla dengeli bir etkileşime geçer ve verildiği bölgede kalarak etkinliğini sürdürür.
Ayrıca, sıvı sclerozan maddelerle yapılan tedavinin, renkli doppler ile kontrolü mümkün olmazken köpüğün oluşturduğu kontrast sayesinde renkli doppler eşliğinde tedavi edilen damardaki etkisinin izlenebilmektedir. Bu da işlemin tam kontrol altında yapılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla doğabilecek yan etkiler de en aza indirilir.''

-OPERASYON SONRASINDA 1 SAAT YÜRÜMEK GEREKİYOR-

Köpük yönteminin, son yıllarda tüm dünyada çok tercih edildiğini dile getiren Işıklar, uygulamanın muayenehane veya poliklinik koşullarında, lokal anestezi altında ve her seansta belli bir bölgeye uygulandığını anlatarak, şunları kaydetti:
''Alerjik reaksiyon son derece nadirdir. Verilen ilacın damar dışına sızması renk değişikliğine yol açabilir. Tedavi sonrası bu bölgede oluşan morluklar ve şişlikler geçicidir. Kullanılan ilaç miktarı azaldığı için daha ekonomiktir. Vücuda verilen ilaç azaltılmış olduğu için toksik doza yaklaşılmamış olunur. Köpürtüldüğü için 4-5 katına çıkan ilaç sayesinde aynı seansta daha fazla damar tedavi edilebilir. İlaç miktarı azaldığı için damarın vereceği reaksiyon azaltılmış olur. Daha az pıhtı oluşur ki bu tedavi sonrası şişlik ve ağrının daha az olmasını sağlar. Çok kalın (2 parmak genişliğinde) varislere uygulanabildiği gibi iğne girebilecek kadar ince kılcal varislerde de rahatlıkla uygulanabilir. Verilen ilaç miktarı az olduğundan damar dışına kaçması ciddi sorun yaratmaz.''
Işıklar, hastaların uygulama sonrasında bir saat yürümesi ve tüm varis tedavilerinde olduğu gibi varis çorabının en az 3 hafta giyilmesi gerektiğini belirtti.
Varis hastalarının gün içerisinde çalışırken ya da yolculuk yaparken uzun süre hareketsiz kalmamaları ve ara ara bacak hareketleri yapmaları gerektiğini ifade eden Işıklar, kilo fazlası olanların zayıflaması, ağrı olduğu zamanlarda soğuk suyla duş alınması, aşırı sıcak ortamlardan kaçınılması, fizik tedavi desteği alınması ve uzun süre topuklu ayakkabı giyilmemesi tavsiyelerinde bulundu.

-KÖPÜK TEDAVİSİNDE RFS UYGULAMASI-

Köpük tedavisinde ters yönden köpük uygulaması anlamına gelen ''RFS'' yöntemini de kendisinin geliştirdiğini anlatan Işıklar, bu yöntemin de şu anda yurt dışında uygulandığını söyledi. Işıklar, şunları kaydetti:
''Ama ilk başlayan kişi olarak 300 üzerinde hasta sayısı ve en uzun hasta takibi bana ait. RFS lazer, klasik köpük tedavisi, radyofrekans gibi yöntemlerden lokal anestezi altında uygulanması, kasıktan yapılan müdahale sonucunda komplikasyonları ortadan kaldıran, hem ekonomik hem de 5 yıllık takiplerde yüzde 98 başarı sağlıyor. Bu tedavi cerrahinin yerine geçiyor ve büyük damarlarda uygulanıyor.
Micro sclerotherapy yöntemiyle de patenti bana ait olan T-fly mikroscleritherapy setini kullanarak en ince damarların içine girerek uygulama yapılabiliyor.'' (AA)

24 Kasım 2009 Salı

KADINLAR AŞIRI TÜYLENME BİTKİSEL ÇÖZEÜM

Kadınlarda aşırı tüylenme

AŞIRI TÜYLENME

Adet kanamalarının başlaması ile genç bir kızın vücudunda hormonlara bağlı ve kadına özgü değişiklikler olur. Sağlıklı bir hormonal yapı için beyindeki merkezler, yumurtalıklar, tiroid ve böbrek üstü bezlerinin uyum içinde çalışması gerekir.

Aşırı tüylenme yüz, göğüs, karın, sırt, kol ve bacakların üst kısmında uzun kalın ve sert tüylerin çıkmasıdır. Bu durum kozmetik bir problemin yanında hormonal bir düzensizliği de gösterir.

Normal Kıl Büyümesi: Her kıl derinin altında folikül adı verilen kökten büyür ve kılın derinin üzerinde kalan kısmı alınsa da kökü durduğu sürece kıl büyümeye devam eder. İnsan vücudunda doğduğunda yaklaşık 50 milyon kıl kökü bulunur. Erişkinlerde iki tip kıl vardır, bunlardan birincisi birçok kadının yüzünde, göğüslerinde ve sırtında bulunan ince, renksiz ve kısa olan kıllardır. İkinci tür ise hem kadın hem de erkeklerin başında, koltuk altında ve genital bölgelerinde bulunan sert uzun ve koyu renkli kıllardır. Ön kol (dirseklerin altı) ve bacakların dizden aşağısındaki kılların sayısı kişilerin hormonal durumundan bağımsızdır ve bu bölgelerdeki aşırı kıllanma hastalık değildir.

Yüzde ve vücutta aşırı tüylenmenin nedenleri

Genellikle aşırı tüylenme kandaki androjenlerin (erkeklik hormonları) artmasına bağlıdır. Androjen erkeklerde daha yüksek düzeylerde olmak üzere, hem erkek hem de kadında bulunan hormonlardır. Androjenler ince, zayıf ve kısa olan tüylerin sert ve uzun kıllara dönüşmesine neden olur. Androjen düzeylerinin yükselmesine ve bunun sonucu olarak da tüylenmeye neden olan durumlar:

Menopoz; Bu dönemde yumurtalıklardan östrojen (kadınlık hormonu) sentezi azaldığı halde androjen sentezi devam eder buna bağlı olarak tüylenme görülebilir.

Genetik; Annesinde veya büyükannesinde aşırı tüylenme olan kişilerde aynı hastalığın görülme olasılığı fazladır.

İlaç yan etkileri; Erkeklik hormonları veya androjenik özellikler gösteren ilaçlar alan kişilerde aşırı tüylenme görülebilir.

Polikistik over hastalığı; Bu hastalıkta yumurtalıklarda birçok kist oluşur ve erkeklik hormonları fazla olarak üretilir. Hastalarda aşırı tüylenme, düzensiz yumurtlama, adet düzensizlikleri, kısırlık ve şişmanlık görülür.

Yumurtalık Tümörleri; Nadir olarak görülen androjen salgılayan yumurtalık tümörleri de aşırı tüylenmeye neden olur.

Adrenal (Böbreküstü Bezi) Bozuklukları; Androjenler böbreküstü bezinde de üretilir. Böbreküstü bezlerin büyümesi fazla androjen üretilmesine ve aşırı tüylenmeye neden olur.

Aşırı tüylenmenin nedeninin belirlenmesi; Yapılan hormon testleri ile kandaki androjen ve diğer hormonların seviyesi belirlenir. Ayrıca yapılan ultrasonografik inceleme ve özel radyolojik incelemeler ile yumurtalık veya böbrek üstü bezlerindeki tümörler tespit edilebilir.

Aşırı tüylenmenin tedavisi;

Kozmetik Tedavi;

Tüy dökücü kimyasalların kullanımı, ağda, traş v.b. gibi yöntemler ile geçici olarak bu tüylerden kurtulmak mümkündür. Epilasyon kalıcı sonuç veren yöntemlerden birisidir. Hormon tedavisi görecek kişilerin epilasyonu bu tedaviye eklemesi uygun olur.

Not: Bu konularda size en doğru ve detaylı bilgiyi verecek olan hekiminizdir.

ALINTIDIR: (DR.SARAÇOĞLU)


23 Kasım 2009 Pazartesi

aşırı sıcaklar kalbe zararlıdır....

Aşırı Sıcaklar Kalp Hastalıklarını Tetikliyor

Hava sıcaklıklarının artması ile birlikte kalp ve tansiyon ile ilgili şikayetler de artış gösteriyor.

Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, kalp hastalarının yaz döneminden nasıl etkilendikleri ve bu olumsuz etkileri ortadan kaldırma yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Aşırı tuz kaybı, halsizlik, bitkinlik ve ritim bozukluğuna yol açıyor


Kalp hastaları iki çeşit hastalık nedeniyle yazdan etkileniyor. Bunlardan biri, koroner kalp, diğeri de kalp kapak hastaları. Kapak hastalarının yazdan etkilenme nedenleri, yüzde 90 oranında idrar söktürücü kullanmalarından ileri geliyor. Çünkü bu hastalar vücutlarındaki fazla su ve tuzu idrarla atarlar. Ancak yazın çok terledikleri için terleme ile de tuz ve su atacaklarından özellikle tuz kayıpları aşırı miktarda olmaktadır. Bu da halsizlik, bitkinlik ve ritim bozukluğuna yol açabilir. O nedenle yazın bir otomobilin nasıl karbüratör ve klima ayarları yaptırılıyorsa, kapak hastalarının da doktorlarına danışarak idrar söktürücü ilaç dozunu gerekli miktara gelecek şekilde azaltmaları gerekiyor.

Koroner kalp hastaları bol su içmeli


Koroner kalp hastalarında ise kan akışkanlığı çok önemli. Bu hastalara kan sulandırıcı ilaçlar veriliyor ki, kanlarının akışkanlığı artsın. Ancak koroner kalp hastaları yaz aylarında çok fazla terledikleri için 1-2 litrelik su kayıplarında kanları koyulaşıyor ve akışkanlığı da buna bağlı olarak azalıyor. Bu da çok kritik olmayan bir darlıkta oluşabilecek bir pıhtının hiç beklenmeyen ve sonu ölümle sonuçlanabilen bir enfarktüse neden olabilme ihtimalini artırıyor. Bu nedenle koroner kalp hastaları aşırı sıcaklardan kesinlikle kaçınmalılar, güneşin dik konumda olmadığı sabah erken ve akşamüstü saatlerinde denize girmeliler ve bol bol su içmeliler. Su, onların terlediklerinde kaybettikleri su miktarını geri kazandırıyor.

Güneş altında alkol almayın


Her iki grup kalp hastası için önemli olan birkaç noktadan biri, güneş önünde kesinlikle alkol almamaları. Özellikle yüksek tansiyonu olan hastalar güneş altında alkol almaktan kaçınmalı, az az sık sık yemeli, ağır ve yağlı beslenmekten kaçınmalıdır. Koroner hastalarının günde en az iki litre ve daha çok su içmeleri, ağır ve yağlı yemekler yerine günü sebze ve meyve ile geçirmeleri gerekmektedir.

Sporu sabah ya da akşamüstü saatlerine bırakın


Kalp kapak hastaları ve koroner kalp hastaları kesinlikle güneşin dik geldiği ve günün en sıcak olduğu 11.00 ? 15.00 saatleri arasında hiç ortalıkta dolaşmamalı, kesinlikle spor yapmamalı, yürüyüş için de sabah erken ya da güneşin batmak üzere olduğu saatleri tercih etmeliler. Denizden faydalanma konusunda ise bu kadar hassas olmalarına gerek yok. Kısa süreli denize girip tekrar gölgelik alanları tercih edebilirler.

20 Kasım 2009 Cuma

kalp çarpıntılarına dikkat edelim

Ölümcül Kalp Çarpıntıları

AVRUPA KALP RİTMİ BİRLİĞİ EĞİTİM KOMİTESİ ÜYESİ PROF. DR. GÖRENEK: ''ÖLÜMCÜL KALP ÇARPINTILARININ TEDAVİSİNDE ŞOKLAMA YAPAN CEKETLER ÜMİT VERİYOR'' -''ÖZELLİKLE KALP KRİZİ GEÇİRMİŞ VE KALBİ CİDDİ DÜZEYDE HASAR GÖRMÜŞ HASTALARDA BU CİHAZLAR HAYAT KURTARICI OLABİLMEKTEDİR''

Avrupa Kalp Ritmi Birliği Eğitim Komitesi Üyesi Prof. Dr. Bülent Görenek, ölümcül kalp çarpıntılarının tedavisinde şoklama yapan ceketlerin ümit verdiğini söyledi.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Prof. Dr. Görenek, özellikle kalp krizi geçirmiş hastalarda kalp çarpıntılarının ölüme varan sonuçlara sebep olabildiğini, bu tür çarpıntıların sıklıkla kalbin hasarlanmış karıncıklarından kaynaklandığını bildirdi.
Tedavide çeşitli ilaçlar kullanılsa da bazı vakalarda ilaç tedavisinden istenilen sonuçların alınamadığını ifade eden Prof. Dr. Görenek, şöyle konuştu:
''Bu durumlarda küçük bir operasyonla vücuda yerleştirilen (ICD) denilen şoklama özelliğine sahip kalp pilleri hayat kurtarıcı olabilmektedir. Çeşitli çalışmalarda bu pillerin belli hasta gruplarında ölümleri ilaç tedavisinden daha fazla azalttığı ortaya konmuştur. Özellikle son birkaç yıldır yurt dışında ICD cihazlarına alternatif olarak geliştirilen ve herhangi bir cerrahi işlem gerekmeden bir askıyla hastaların vücutlarında taşıyabilecekleri şok cihazları kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda, (şoklama ceketleri) adı verilen bu cihazların ölümcül çarpıntıları doğru tanıma ve buna uygun şoklama yapma oranlarının gittikçe arttığı görülmektedir.
Örneğin geçen ay yayımlanan ve ABD'de 2 binin üzerinde hastada yapılan bir çalışmanın sonuçları oldukça umut vericidir.''

-''BU CİHAZLAR HAYAT KURTARICI OLABİLMEKTEDİR''-

''Özellikle kalp krizi geçirmiş ve kalbi ciddi düzeyde hasar görmüş hastalarda bu cihazların hayat kurtarıcı olabildiğini'' anlatan Prof. Dr. Görenek, ''Tabi ki bunların vücuda yerleştirilen ICD cihazları kadar etkili olduklarını söylemek bugün için mümkün değildir, ancak zaman içinde teknolojik gelişmelere paralel olarak askı ya da ceket şeklindeki şoklama cihazlarının kullanımının yaygınlaşabileceğini düşünüyorum'' diye konuştu.
Bu ayın sonunda Barselona'da yapılacak Avrupa Kardiyoloji Kongresi sırasında bu konuda son gelişmelerin ele alınacağı bir toplantıya davet edildiğine de değinen Prof. Dr. Görenek, şöyle devam etti:
''Bu toplantıda umut vaat eden bu yeni teknoloji hakkındaki son gelişmeleri konusunda uzman meslektaşlarımla tartışma imkanı bulacağım. Özellikle kalp nakli yapılacak hastalarda kalp nakline kadar geçirilecek sürede hastanın karşılaş